Emin Çölaşan Hakkında

Murat Yıldırımoğlu 15 Ocak 2003

 

Emin Çölaşan’ın öyküsü başarının her zaman başarı getirmediğinin kanıtı.

 

Emin Çölaşan maceralı bir hayat geçirdi. Bu hayatı kendi kitaplarında yeterince anlatıyor. Kısaca söylemek gerekirse basit bir gazete muhabirliğinden Türkiye’nin en büyük gazetesinin en önemli köşe yazarlarından  birisi oldu.

 

Emin Çölaşan “24 Ocak: Bir Dönemin Perde Arkası” kitabıyla parladı. Bu kitap 24 Ocak 1980’de alınan ekonomik kararların perde arkasını son derece nesnel bir şekilde anlatıyordu. Genelde bir döneme ya da bir kişiye ilişkin kitaplar ya aşırı övme ya da aşırı yerme ile sakattırlar. Emin Çölaşan’ın kitabı ise benzerlerine yalnızca yabancı kitaplarda rastladığımız bir nesnellik ve belgesellik taşıyordu. Bu kitabın benim üzerimde de çok etkisi oldu. Turgut Özal’a duyduğum sempati bu kitapla başladı. Aslında kitapta Turgut Özal övülmüyordu. Yalnızca yaptıkları son derece tarafsız bir gözle anlatılıyordu (bir çok başka şeyle birlikte).

 

Turgut Özal bu kitabı çok sevdi. ANAP teşkilatına dağıtmak üzere bu kitaptan 2000 adet satın aldı. Bu satın alma haberi rahmetli Uğur Mumcu’yu kızdırdı ve Cumhuriyet’te ucu biraz da Emin Çölaşan’a dokunan bir eleştiri yazısı yazdı. Bu, Emin Çölaşan için kabul edilemeyecek bir şeydi. Emin Çölaşan ile Uğur Mumcu aynı mahalleden arkadaştılar ve Emin Çölaşan hep Uğur Mumcu’nun ağabeyliğini görmüştü kendisine karşı. Örneğin, zamanında Özal tarafından DPT’den kovulduğunda idareyi mahkemeye verdiğinde onu Uğur Mumcu savunmuştu.

 

Emin Çölaşan, Uğur Mumcu’nun yazısı üzerine yazılı bir açıklama yaptı ve kitapları kendisi tarafından değil, Karacan Yayınevi tarafından satıldığını söyledi. Ama bu uyarı onun için başlangıç oldu: Özal’ın yararına olacak bir şey yazmamalıydı, yapmamalıydı. Kaçınılmaz şekilde Özal ile Çölaşan’ın araları bozuldu.

 

O andan itibaren Emin Çölaşan için mesleki olarak iniş başladı. Hürriyet gazetesine transfer oldu, köşe yazarı oldu, dikkatle izlenen bir yazar oldu ama “24 Ocak: Bir Dönemin Perde Arkası” adlı kitabını aşan bir iş çıkartamadı. Yaptıkları genelde köşesinde oturup ahkam kesmek ve sürekli olarak başkalarını ahlaksızlıkla suçlamak oldu. Bu sıralarda yüksek yargıda çalışmakta olan karısının yükselmesi için torpil yapmakla suçlandı ama “Bu herkesin yaptığı bir şey” gibi bir ifadeyle bunu kabul etti. Karısı için birileriyle konuşmayı ahlaksızlık olarak görmüyordu.

 

Şu anda da köşesinde yazılar yazıyor ve kendisinden çok emin ve mutlu olarak muhafazakar yorumlarda bulunuyor, herkesi ahlaksızlıkla suçluyor. “24 Ocak: Bir Dönemin Perde Arkası” adlı kitabı ise benim gibi kişilerin rafını süslemeye devam ediyor.