DİPLOMASIZ DAHİ: STEPHEN WOLFRAM

 

Murat Yıldırımoğlu

murat@muratyildirimoglu.com

 

Stephen Wolfram, Wolfram Research’in kurucusu ve en büyük ortağı. Basılı iki kitabı ve sayısız makalesi var. Ayrıca iki adet de patenti bulunuyor. Ilk bilimsel makalesini 15 yaşında yazdı. 20 yaşında doktorasını tamamladı. Bizde pek tanınmayan Mathematica programının yaratıcısı. Bu program şu ana kadar 1 milyondan fazla satmış bulunuyor. Bütün bu özelliklerine karşın Stephen Wolfram’ın bir şeyi yok: Lise ve üniversite diploması. “Nasıl oluyor bu?” diye soruyorsanız okumaya devam edin.

Stephen Wolfram 1959 yılında Londra’da doğdu. Babası bir işadamı, annesi ise Oxford’da eğitim veren bir felsefeci idi. Sorunlu bir eğitim hayatı yaşadı. Devam ettiği okullara uyum sağlayamadı. Ingiltere’nin en itibarlı özel öğrenim kurumu olan Eton’a bir süre devam etti ve burada ilk bilimsel makalelerini yazdı ama mezun olma zahmetine katlanmadı. 17 Yaşında Eton’dan ayrıldı ve Oxford’un  efsanevi Rutherford Laboratuvarı’na araştırma asistanı olarak girdi. Aynı anda Oxford’a üniversite eğitimi için de kaydoldu ama devamını getiremedi. Çünkü üniversitedeki ilk gününde, bazı ilk yıl derslerine katıldı, bunları “tümüyle berbat” buldu. Ikinci gününde bazı ikinci yıl derslerine katıldı, bunları “oldukça berbat” buldu. Üçüncü gününde bazı üçüncü yıl derslerine katıldı, bunları da çekilmez buldu. Bir daha da derslere girmeye kalkışmadı. Birinci yılın sonunda sınavlarını kolayca vermesine karşılık Oxford’u bıraktı ve Amerika’ya gitti. Fizik araştırmaları yapmak üzere Chicago yakınlarındaki Argonne Ulusal Laboratuvarları’na girdi. O zamana kadar yayınladığı bilimsel makaleler Richar Feynman ve Murray Gell-Man gibi önde gelen teorik fizikçilerin ilgisini çekmeyi başarmıştı. Her iki fizikçi de, fizikle ilgilenen herkesin gitmeye can attığı Caltech’de (Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü) çalışıyorlardı. Bu iki kişinin önerisiyle, Caltech, bıyıkları yeni terleyen, 18 yaşını henüz aşmış ve lise ya da üniversite  diplomasına sahip olmayan bu delikanlıyı master çalışmaları yapmak üzere   davet etti.

 

Stephen Wolfram, Caltech’in herbiri kendi alanında uzman olan ve dünyaca tanınan çalışanlarını da pek beğenmedi. Düş kırıklığına uğradı. Ama burada şaşırtıcı bir hızla makale üretti.

 

Teorik fizik çalışmaları çok ağır matematiksel uygulamalar gerektiriyordu. Bu yüzden Wolfram bilgisayar alanında da ilerledi ve bir bilgisayar tiryakisi oldu. Bulabildiği her ileri düzey matematik programını sonuna kadar inceliyordu. Özellikle de sembolik manipülatörler alanında uzman oldu. Sembolik manipülatör programları 2+2=4’ün ötesine geçip sembollerle iş yapabilen, örneğin, x2+2x+1 polinomunu (x+1) (x+1) şeklinde yazabilen programlardır. O zamanın en bilinen örneği Macsyma adındaki programdı ve  15 yıldan fazla bir süredir Massachutes Teknoloji Enstitüsünde geliştirilmekteydi.

 

Wolfram, Macsyma’nın hantal ve karmaşık yapısından rahatsızdı. Caltech yetkililerine, karmaşık matematiksel hesaplamaları yapabilmek için yeni bir program geliştirilmesini önerdi. Bu isteği kurumun yerleşik düzeni tarafından pek hoş karşılanmadı ama yine de bir grup master öğrenicisini biraya getirip, bir yıl içinde, kendi Sembolik Manipülasyon Programı’nı yazabildi. Bu programı yazabilmek için yaptığı tartışmaları ve ve çektiği sıkıntıları Wolfram şöyle özetliyor: “Çok değerli bir şey öğrendim: Eğer insanlar düşüncelerinize gülüyorlar ve projenizin gerçekleştirilemez olduğuna inanıyorlarsa, bu düşünceler ve projeler  gerçekleştirilmeye değer şeylerdir.“

 

Program hemen hemen tamam olduğunda Wolfram, pazarlama amacıyla Computer Mathematics  adında bir şirket kurdu. Şirketin kuruluşunda risk sermeyesi şirketlerinden sermaye yardımı aldı. Caltech bu şirketi hiç hoş karşılamadı. Çünkü SMP’yi pazarlama haklarının kendilerinde olduğunu düşünüyorlardı. Wolfram, şirketine sermaye veren kişilerle de pazarlamanın nasıl olması gerektiği konusunda sorun yaşıyordu. Wolfram, her iki grupla da bir dizi yasal mücadele verip her iki alanda da kaybettikten sonra pes etti ve Caltech’den ayrıldı.

 

Kaliforniya’da  bulunan ve Albert Einstein’a da ev sahipliği yapmış bulunan Priceton Ileri Araştırmalar Enstitüsü, çalışanlarına tanıdığı serbestlikle tanınıyordu. Wolfram bu Enstitüye geçti. Enstitü’de çalışmalarını sürdürmekte iken başarılı ve genç bilimadamlarına, çalışmalarını özgürce sürdürmeleri için verilen  128.000 dolarlık MacArthur ödülünü aldı.

 

Birkaç yıldan sonra Wolfram Enstitünün yalıtılmış ve rahat ortamından rahatsız olmaya başladı.  Yeni bir başlangıç yapmak için araştırmalara girdi ve kendisine gelen teklifleri değerlendirirken hem geniş bir özgürlük ortamı, hem de daha iyi mali olanaklar sağlayan Illinois Üniversitesini seçti. Burada Kompleks Sistemler Araştırma Merkezini kurdu. Kompleks Sistemler adıyla akademik bir dergiyi de yine burada yayınlamaya başladı.

 

Wolfram, Mathematica’nın temellerini de burada  atmaya başladı. Daha sonra Wolfram Research şirketinin çekirdek kadrosunu oluşturacak olan kişileri yavaş yavaş çevresinde toplamaya başladı. Risk sermayesi ile ilerde bir sorun çıkmasın diye de bütün işi kendi cebinden finanse etmeye karar vermişti. Işi kurarken ne kadar para harcadığı sorusuna Wolfram şu yanıtı veriyor: “Ne tam miktarı biliyorum ne de söylemek istiyorum.” Başlangıç olarak 500.000 dolara yakın bir para harcadığı söylenebilir. Bu rakam Wolfram’ın o zamanlar çok zengin bir kişi olmasa da parasızlık çeken birisi de olmadığını   gösteriyor. Kazandığı ödüller ve Bell Labs, Los Alamos Ulusal Laboratuvarı ve Thinking Machines gibi firmalara  yaptığı danışmanlıklar ile şirketinin başlangıç finansmanını rahatlıkla sağlayabildi. Silikon Vadisinden uzak olduğu için yetenekli kişileri çok daha ucuza bulabiliyordu. Başlangıçta yaklaşık 25 kişilik bir kadrosu vardı. Kadrosunun    önemli bir bölümü kendisi gibi Illinois üniversitesinde kadrolu öğretim üyeliği yapan  kişilerden oluşuyordu.

 

Wolfram gece gündüz çalışarak Mathematica’nın çekirdek kısmının büyük bölümünü  yazdı. Program yaklaşık bir milyon satırdan oluşuyordu ve C ++ ile yazılmıştı.

 

Mathematica iki kısımdan oluşuyordu: Asıl işlemleri yapan bir çekirdek kısım ile kullanıcı ile etkilişimi sağlayan kullanıcı arabirimi. Yalnızca kullanıcı arabirimini değiştirerek ve çekirdek kısmını sabit bırakarak programın değişik platformlarda çalışabilmesini sağlıyordu. Program değişik platformlarda çalışabiliyor ama iyi bir konfigürasyon gerektiriyordu. Örneğin, Macintosh versiyonu en az 2 MB bellek gerektiriyor ve 4 MB’da iyi çalışıyordu. IBM RT‘lerde ise en az 8 MB bellek gerektiriyordu. Bu rakamların  Mathematica’nın piyasaya çıkarıldığı yıl  olan 1988 için ne kadar fazla olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?

 

Mathematica, IBM RT ve Mac’ler dışında aralarında Next’in de olduğu yaklaşık 20 değişik platformda çalışıyordu. Zaten Mathematica’nın isim babası da Apple’ın ve Next’in kurucusu Steve Jobs idi.  MS-DOS işletim sistemlerinde ise kullanılamıyordu, çünkü bu makinalarda programların kullanabilmesi için 640 KB’dan fazla bir bellek kalmıyordu.  

 

Mathematica program olarak piyasaya sürülmeden önce programın kullanılışını ve mantığını anlatan Mathematica adlı kitabı yazıp piyasaya çıkartmıştı. Kitap 10.000 adetlik ilk baskısından üç ay sonra ikinci baskı yaptı. Kitabın kapağı Wolfram’ın kişiliğini de yansıtıyordu: Stephen Wolfram’ın adı kitabın kapağında ve içinde büyük puntolarla yazılırken programın geri kalan yedi mimarının adları çok daha küçük harflarle basılmıştı. Benzer bir durumu www.wolfram.com adresindeki web sitesinde de görebilirsiniz. Sitede Mathematica’dan daha çok  Stephen Wolfram hakkında bilgi var.

 

Bu aşamada Wolfram bilgisayar üreticileriyle ilişkiye geçerek programını onların sistemleriyle birlikte doğrudan ya da bir seçenek olarak pazarlamaya uğraştı. Programını Mac’lerle birlikte vermelerini sağlamak için Apple’a başvurduğunda  soğuk karşılandı ve Apple’ın yazılım firması olan Claris ile görüşmesi söylendi. Claris’de ise daha da soğuk karşılandı. Programına bakmak istemediler bile. Sonuç olarak Mathematica’nın Mac versiyonunu doğrudan ya da bazı toptancılar aracılığı ile satmaya başladı.  Apple’ın son zamanlarda içine düştüğü durumun köklerinin ne kadar gerilerde olduğunu bu örnekten görebiliyoruz.

 

Wolfram, bilgisayar üreticilerinin yanısıra AutoCAD’in üreticisi AutoDesk gibi bazı yazılım firmaları ile de ilişkiye geçti. Bu firmalar Mathematica’yı programlarının arka planında,  kompleks matematik işlemleri yapmak için kullanacaklardı. Ayrıca bazı finansal yazılım üreticileri de aynı amaçla Wolfram’la anlaştılar.

 

Mathematica’nın en çok kullanıldığı yerlerden birisi eğitim alanı oldu. Mathematica sayesinde zor kavranılan integral, türev ve benzeri kavramlar çok daha kolay bir şekilde anlaşılır oluyordu. Ilkönce Amerikan üniversitelerinde, sonra da liselerinde Mathematica sayesinde matematik derslerinin zevkli geçmesi sağlandı. Umarız Mathematica bu niteliğiyle birgün Türk okullarında da kullanılmaya başlanır.  

 

Yukarda verdiğimiz bilgilere bakarak Wolfram’ın iş hayatında pek de başarılı olamayacağını düşünbebilirsiniz. Ama sergilediği tüm uyumsuz ve insan sevmez tavırlarına karşın iş hayatının nasıl olması gerektiğine ilişikin olarak doğru düşünceleri var. Örneğin, iş hayatında  başarılı olmanın birinci şartının doğru insanları doğru bir şekilde çalıştırmak olduğunu düşünüyor. Çalışanlarını daha iyi motive edebilmek için şirket hisselerinin yüzde 20’sini çalışanlarına devretmiş. Bu sayede şu anda sayıları 200’ü bulan çalışanlarını verimli bir şekilde çalıştırabiliyor.

 

90’ların başında şirketi daha da olgunlaştırmak, büyütmek ve geliştirmeye çalışmak ile akademik çalışmalarına devam etmek arasında seçim yapması gerekmiş. “Dünya değişirken iş hayatında yaşanacak bir durağanlığın şirketin sonunu getirebileceğini” düşündüğü için  tercihini şirket yönünde kullanmış ve şirketini yeni baştan düzenlemiş. Şirketinin yönetiminde yer alabilecek  kişileri seçmek  için prestijli üniversitelerin iş idaresi bölümlerinden mezun olan kişilerle görüşmüş ama bu öğrencilerin sorularına hep benzer yanıtları verdiğini görünce çok şaşırmış ve şuna karar vermiş: “Bizde yönetici diye bir şey yok. Herkes her işi yapacak.” Halen programının dökümanlarını Wolfram kendisi yazıyor. Bu şekilde de programını daha iyi tanıdığını söylüyor. Şirkete bir idareci almak gerektiği zamansa teknik kökeni olan ama iş idaresi eğitimi de almış kişileri tercih ediyor. 

 

Son olarak da yöneticilik anlayışında da büyük bir devrimi gerçekleştirdiğini, şirketi uzaktan yönettiğini söylüyor:

 

“Şirketten 160 km uzakta oturuyorum. Oraya haftada birkaç gün gidiyorum ve işleri elektronik posta ile idare ediyorum. Hergün ortalama 400 mesaj alıyorum.”

 

Wolfram çalışanlarını oldukça serbest bırakıyor ve Mathematica’ya katkı yaptıkları sürece geliş-gidiş ve çalışma saatlerini belirleme işini kendilerine bırakıyor.