murat@muratyildirimoglu.com
Stephen Wolfram, Wolfram Research’in kurucusu ve en büyük
ortağı. Basılı iki kitabı ve sayısız makalesi var. Ayrıca iki adet de patenti bulunuyor.
Ilk bilimsel makalesini 15 yaşında yazdı. 20 yaşında doktorasını tamamladı.
Bizde pek tanınmayan Mathematica programının yaratıcısı. Bu program şu ana
kadar 1 milyondan fazla satmış bulunuyor. Bütün bu özelliklerine karşın Stephen
Wolfram’ın bir şeyi yok: Lise ve üniversite diploması. “Nasıl oluyor bu?” diye
soruyorsanız okumaya devam edin.
Stephen Wolfram, Caltech’in herbiri kendi alanında uzman
olan ve dünyaca tanınan çalışanlarını da pek beğenmedi. Düş kırıklığına uğradı.
Ama burada şaşırtıcı bir hızla makale üretti.
Teorik fizik çalışmaları çok ağır matematiksel uygulamalar
gerektiriyordu. Bu yüzden Wolfram bilgisayar alanında da ilerledi ve bir
bilgisayar tiryakisi oldu. Bulabildiği her ileri düzey matematik programını
sonuna kadar inceliyordu. Özellikle de sembolik manipülatörler alanında uzman
oldu. Sembolik manipülatör programları 2+2=4’ün ötesine geçip sembollerle iş
yapabilen, örneğin, x2+2x+1 polinomunu (x+1) (x+1) şeklinde
yazabilen programlardır. O zamanın en bilinen örneği Macsyma adındaki programdı
ve 15 yıldan fazla bir süredir
Massachutes Teknoloji Enstitüsünde geliştirilmekteydi.
Wolfram, Macsyma’nın hantal ve karmaşık yapısından
rahatsızdı. Caltech yetkililerine, karmaşık matematiksel hesaplamaları
yapabilmek için yeni bir program geliştirilmesini önerdi. Bu isteği kurumun
yerleşik düzeni tarafından pek hoş karşılanmadı ama yine de bir grup master
öğrenicisini biraya getirip, bir yıl içinde, kendi Sembolik Manipülasyon
Programı’nı yazabildi. Bu programı yazabilmek için yaptığı tartışmaları ve ve
çektiği sıkıntıları Wolfram şöyle özetliyor: “Çok değerli bir şey öğrendim:
Eğer insanlar düşüncelerinize gülüyorlar ve projenizin gerçekleştirilemez
olduğuna inanıyorlarsa, bu düşünceler ve projeler gerçekleştirilmeye değer şeylerdir.“
Program hemen hemen tamam olduğunda Wolfram, pazarlama
amacıyla Computer Mathematics adında
bir şirket kurdu. Şirketin kuruluşunda risk sermeyesi şirketlerinden sermaye
yardımı aldı. Caltech bu şirketi hiç hoş karşılamadı. Çünkü SMP’yi pazarlama
haklarının kendilerinde olduğunu düşünüyorlardı. Wolfram, şirketine sermaye
veren kişilerle de pazarlamanın nasıl olması gerektiği konusunda sorun
yaşıyordu. Wolfram, her iki grupla da bir dizi yasal mücadele verip her iki
alanda da kaybettikten sonra pes etti ve Caltech’den ayrıldı.
Kaliforniya’da
bulunan ve Albert Einstein’a da ev sahipliği yapmış bulunan Priceton
Ileri Araştırmalar Enstitüsü, çalışanlarına tanıdığı serbestlikle tanınıyordu.
Wolfram bu Enstitüye geçti. Enstitü’de çalışmalarını sürdürmekte iken başarılı
ve genç bilimadamlarına, çalışmalarını özgürce sürdürmeleri için verilen 128.000 dolarlık MacArthur ödülünü aldı.
Birkaç yıldan sonra Wolfram Enstitünün yalıtılmış ve rahat
ortamından rahatsız olmaya başladı.
Yeni bir başlangıç yapmak için araştırmalara girdi ve kendisine gelen
teklifleri değerlendirirken hem geniş bir özgürlük ortamı, hem de daha iyi mali
olanaklar sağlayan Illinois Üniversitesini seçti. Burada Kompleks Sistemler
Araştırma Merkezini kurdu. Kompleks Sistemler adıyla akademik bir dergiyi de
yine burada yayınlamaya başladı.
Wolfram, Mathematica’nın temellerini de burada atmaya başladı. Daha sonra Wolfram Research
şirketinin çekirdek kadrosunu oluşturacak olan kişileri yavaş yavaş çevresinde
toplamaya başladı. Risk sermayesi ile ilerde bir sorun çıkmasın diye de bütün
işi kendi cebinden finanse etmeye karar vermişti. Işi kurarken ne kadar para
harcadığı sorusuna Wolfram şu yanıtı veriyor: “Ne tam miktarı biliyorum ne de
söylemek istiyorum.” Başlangıç olarak 500.000 dolara yakın bir para harcadığı
söylenebilir. Bu rakam Wolfram’ın o zamanlar çok zengin bir kişi olmasa da
parasızlık çeken birisi de olmadığını
gösteriyor. Kazandığı ödüller ve Bell Labs, Los Alamos Ulusal
Laboratuvarı ve Thinking Machines gibi firmalara yaptığı danışmanlıklar ile şirketinin başlangıç finansmanını
rahatlıkla sağlayabildi. Silikon Vadisinden uzak olduğu için yetenekli kişileri
çok daha ucuza bulabiliyordu. Başlangıçta yaklaşık 25 kişilik bir kadrosu
vardı. Kadrosunun önemli bir bölümü
kendisi gibi Illinois üniversitesinde kadrolu öğretim üyeliği yapan kişilerden oluşuyordu.
Wolfram gece gündüz çalışarak Mathematica’nın çekirdek
kısmının büyük bölümünü yazdı. Program
yaklaşık bir milyon satırdan oluşuyordu ve C ++ ile yazılmıştı.
Mathematica iki kısımdan oluşuyordu: Asıl işlemleri yapan
bir çekirdek kısım ile kullanıcı ile etkilişimi sağlayan kullanıcı arabirimi.
Yalnızca kullanıcı arabirimini değiştirerek ve çekirdek kısmını sabit bırakarak
programın değişik platformlarda çalışabilmesini sağlıyordu. Program değişik platformlarda
çalışabiliyor ama iyi bir konfigürasyon gerektiriyordu. Örneğin, Macintosh
versiyonu en az 2 MB bellek gerektiriyor ve 4 MB’da iyi çalışıyordu. IBM
RT‘lerde ise en az 8 MB bellek gerektiriyordu. Bu rakamların Mathematica’nın piyasaya çıkarıldığı
yıl olan 1988 için ne kadar fazla
olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?
Mathematica, IBM RT ve Mac’ler dışında aralarında Next’in
de olduğu yaklaşık 20 değişik platformda çalışıyordu. Zaten Mathematica’nın
isim babası da Apple’ın ve Next’in kurucusu Steve Jobs idi. MS-DOS işletim sistemlerinde ise
kullanılamıyordu, çünkü bu makinalarda programların kullanabilmesi için 640
KB’dan fazla bir bellek kalmıyordu.
Mathematica program olarak piyasaya sürülmeden önce
programın kullanılışını ve mantığını anlatan Mathematica adlı kitabı yazıp
piyasaya çıkartmıştı. Kitap 10.000 adetlik ilk baskısından üç ay sonra ikinci
baskı yaptı. Kitabın kapağı Wolfram’ın kişiliğini de yansıtıyordu: Stephen
Wolfram’ın adı kitabın kapağında ve içinde büyük puntolarla yazılırken
programın geri kalan yedi mimarının adları çok daha küçük harflarle basılmıştı.
Benzer bir durumu www.wolfram.com adresindeki web sitesinde de görebilirsiniz.
Sitede Mathematica’dan daha çok Stephen
Wolfram hakkında bilgi var.
Bu aşamada Wolfram bilgisayar üreticileriyle ilişkiye
geçerek programını onların sistemleriyle birlikte doğrudan ya da bir seçenek
olarak pazarlamaya uğraştı. Programını Mac’lerle birlikte vermelerini sağlamak
için Apple’a başvurduğunda soğuk
karşılandı ve Apple’ın yazılım firması olan Claris ile görüşmesi söylendi.
Claris’de ise daha da soğuk karşılandı. Programına bakmak istemediler bile.
Sonuç olarak Mathematica’nın Mac versiyonunu doğrudan ya da bazı toptancılar
aracılığı ile satmaya başladı. Apple’ın
son zamanlarda içine düştüğü durumun köklerinin ne kadar gerilerde olduğunu bu
örnekten görebiliyoruz.
Wolfram, bilgisayar üreticilerinin yanısıra AutoCAD’in
üreticisi AutoDesk gibi bazı yazılım firmaları ile de ilişkiye geçti. Bu
firmalar Mathematica’yı programlarının arka planında, kompleks matematik işlemleri yapmak için kullanacaklardı. Ayrıca
bazı finansal yazılım üreticileri de aynı amaçla Wolfram’la anlaştılar.
Mathematica’nın en çok kullanıldığı yerlerden birisi
eğitim alanı oldu. Mathematica sayesinde zor kavranılan integral, türev ve
benzeri kavramlar çok daha kolay bir şekilde anlaşılır oluyordu. Ilkönce
Amerikan üniversitelerinde, sonra da liselerinde Mathematica sayesinde
matematik derslerinin zevkli geçmesi sağlandı. Umarız Mathematica bu niteliğiyle
birgün Türk okullarında da kullanılmaya başlanır.
Yukarda verdiğimiz bilgilere bakarak Wolfram’ın iş
hayatında pek de başarılı olamayacağını düşünbebilirsiniz. Ama sergilediği tüm
uyumsuz ve insan sevmez tavırlarına karşın iş hayatının nasıl olması
gerektiğine ilişikin olarak doğru düşünceleri var. Örneğin, iş hayatında başarılı olmanın birinci şartının doğru
insanları doğru bir şekilde çalıştırmak olduğunu düşünüyor. Çalışanlarını daha
iyi motive edebilmek için şirket hisselerinin yüzde 20’sini çalışanlarına
devretmiş. Bu sayede şu anda sayıları 200’ü bulan çalışanlarını verimli bir
şekilde çalıştırabiliyor.
90’ların
başında şirketi daha da olgunlaştırmak, büyütmek ve geliştirmeye çalışmak ile
akademik çalışmalarına devam etmek arasında seçim yapması gerekmiş. “Dünya
değişirken iş hayatında yaşanacak bir durağanlığın şirketin sonunu
getirebileceğini” düşündüğü için
tercihini şirket yönünde kullanmış ve şirketini yeni baştan düzenlemiş.
Şirketinin yönetiminde yer alabilecek
kişileri seçmek için prestijli
üniversitelerin iş idaresi bölümlerinden mezun olan kişilerle görüşmüş ama bu
öğrencilerin sorularına hep benzer yanıtları verdiğini görünce çok şaşırmış ve
şuna karar vermiş: “Bizde yönetici diye bir şey yok. Herkes her işi yapacak.”
Halen programının dökümanlarını Wolfram kendisi yazıyor. Bu şekilde de
programını daha iyi tanıdığını söylüyor. Şirkete bir idareci almak gerektiği
zamansa teknik kökeni olan ama iş idaresi eğitimi de almış kişileri tercih
ediyor.
Son olarak da
yöneticilik anlayışında da büyük bir devrimi gerçekleştirdiğini, şirketi
uzaktan yönettiğini söylüyor:
“Şirketten 160
km uzakta oturuyorum. Oraya haftada birkaç gün gidiyorum ve işleri elektronik
posta ile idare ediyorum. Hergün ortalama 400 mesaj alıyorum.”
Wolfram
çalışanlarını oldukça serbest bırakıyor ve Mathematica’ya katkı yaptıkları
sürece geliş-gidiş ve çalışma saatlerini belirleme işini kendilerine bırakıyor.