Ayakları Üzerinde Duramayan ve Sürekli Devletten Bir Şeyler Dileyen İnsanların Ülkesi: Türkiye
Murat Yıldırımoğlu
Gazetelere,
dergilere, televizyon kanallarına baktıkça hayretten dona kalıyorum. Önüne
mikrofon gelen herkes, istisnasız, ne kadar önemli şeyler yaptığını ama takdir
edilmediğini söylüyor, devletin onlara yardım eli uzatmasını diliyor, hatta bu
konuda diretiyor, efeleniyor. Sanki karşılarında parayı koyacak yer bulamayan
bir devlet var. Aşağıda bu tür “dileyen” insanlara örnekler bulacaksınız:
Özürlü
dileyiciler:
27 Kasım 2000,
Hürriyet: Türkiye Körler Federasyonu tarafından 2 yıl önce başlatılan “Özürlüye
ya İş ya da Tazminat” kampanyası çeşitli etkinliklerle sürüyor....Körler
Federasyonu Başkanı Turan İçli, amaçlarının “özürlülerin onurlarıyla
yaşayabilecekleri bir işe kavuşturulması ya da bu sağlanıncaya kadar onlara
asgari geçim standartları üzerinden aylık tazminat ödenmesi olduğunu söyledi.
Doğulu
dileyici:
4 Temmuz 2000,
Sabah: Güneydoğuyu kalkındırmak için uğraşan GÜNSİAD Başkanı Karaboğa, bugüne kadar “Doğuya yatırım yapacağım” diyenlere
ateş püskürerek “Kırmızı halılarla karşıladık onları, onlarsa gururumuzla
oynadılar” diyor... Karaboğa şöyle devam ediyor: Tek
çözüm devletin bu yöredeki girişimcilere destek olması. Bizim tek sıkıntımız
para, devlet bize kredi, teşvik desteği versin, bu yörenin işadamları gereken
yatırımları yapar. Biz yüzde 40 özkaynak koyabiliriz,
gerisini de devletin yardımıyla yapabiliriz”
Buyrun buradan
yakın. Hatta suyundan da koyun. Adamın tarifesi bile belli: Ne iş olursa olsun
yüzde 40’ını kendisi koyacak, gerisini devlet baba verecek. Niye? Onlar doğulu,
gururuyla oynanmış, onurlu insanlar ya onun için.
İşadamı
dileyici:
12 Aralık 2000
Sabah: İşadamları 3 bankadan düşük faizli kredi istiyor... Fuat Miras: “Bu
nedenle diyoruz ki, 3 kamu bankası, sektörün öndegelen
3 ya da 4 özel bankası ile bir konsorsiyum oluştursun. Bu konsorsiyuma hazine
garantisi verilsin. Bu garanti ile yurt dışı piyasalardan düşük faizli ve uzun
vadeli kaynak temin edilip, bir an önce reel sektöre
verilsin.
Vay vay vay. Direktiflere bakar
mısınız? Peki bu reel sektör madem reel işler yapıyor, niye dışarıya çıkıp da kendi başına
düşük faizli, uzun vadeli kredi alamıyor? Örnekleri oldu Türkiye’de. Niye Fuat
Miras beyefendi de yapamıyor? Yoksa çok da sağlam olmayan, uyduruk kaydırık işler mi yapıyorlar da devlet garantisi
istiyorlar?
Fuat Miras
zamanla daha da azgın bir dileyici oluyor. Şu habere bakar mısınız?
21 Mayıs,2001,
Hürriyet: Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), tekstil ve konfeksiyon
sektörü için 1 milyar dolarlık bir rehabilitasyon fonu oluşturulmasını ve
yönetiminin de TOBB’a (yani Fuat Miras beyefendiye,
MY) verilmesini istedi.
Turizmci
dileyici:
5 Şubat 2000,
Sabah: Turizmciler bir yıllık borç istiyor. TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, 10 milyar dolar döviz getirmek için 120 milyon
dolar borç istiyor. Ulusoy, “Bu parayı bir yılda geri
vereceğiz” diyor.
Ulusoy kardeşim!
Dünyanın bütün bankaları bir yılda 10 milyar dolar getirecek ve bir yılda geri
ödenecek kredi vermek için yarışırlar, eğer böyle bir şey varsa. Benim param
olsa ben veririm valla. Niye acaba özel bankalardan
değil de devletten istiyorsunuz bu parayı?
Kendinize bu kadar mı güveniyorsunuz?
Ressam
Dileyici:
18 Şubat 2001
Sabah: Ressam Cemil Eren bakın ne diyor: Bilim adamlarımıza, sanatçılarımıza da
bir miktar devlet eli uzansa imajımız çok daha başka olur.
Yine de kibar
adammış Cemil Eren. Sanatçılardan, yani kendisinden önce, bilimadamları
için bir şeyler diliyor.
Tavukçu
dileyici:
3 Şubat 2001
Sabah: Beyaz Et Sanayiciler ve Damızlıkçılar Birliği yönetim kurulu üyesi Yüce Canoler: “Devletten harcamalarımıza karşılık alacağımız 25
milyon dolar ödünç para tüm sorunlarımızı çözecek. Sektörden her yıl 600-700
milyon dolar vergi tahsil eden devletten bu yardımı almakta zorlanmayacağımızı
ümit ediyoruz.”
Sevgili tavukçu!
Siz deli dana kriziyle azalan kırmızı et ve çoğalan beyaz et tüketimi ortamında
bile gemiyi karaya oturtuyorsanız devlet neylesin, ne yapsın?
Ortopedik
Özürlü Dileyici:
Sabah: Ortopedik
özürlü Osman 15 gündür yolda... Osman Polat şunları söyledi: 15 gündür
yoldayım. Motorum bozuldu, dağlarda yollarda kaldım. Hiç kimse durup yardımcı
olmadı. Kendi imkanlarımla motorumu tamir ederek yoluma devam ettim. 15 gündür
ne çektiğimi bir ben bir de Allah bilir. Bu gelişimde iş bulmak istiyorum. Vali
Yahya Gür bana söz verdi. İnşallah iş bulur “
Osman! Evlenmişsin,
eşinin eski kocasından 2 çocuğu var. Senden de 1 çocuğu olmuş. Vali neylesin
senin durumuna Osman! 15 gün yol
gidebiliyorsun, motorunu kendin onarabiliyorsun, niye kendi işini de kendin
bulamıyorsun Osman!
Hem Oda
Başkanı, hem de cesur dileyici:
1 Şubat 2001,
Hürriyet: Ankara Sanayi Odası başkanı Zafer Çağlayan, Dünya Bankası Türkiye
temsilcisi Ajay Chibber’a
verip veriştiriyor: “ABD’de sanayiciye, ihracatçıya, tarıma çok uzun ve düşük
faizli kredi verirken neden Türkiye’de üretime, yatırıma, ihracatçıya uzun
vadeli düşük faizli kredi desteği
vermiyorsun?
Evet, Çağlayan
haklı. ABD de benzer kredileri versin, gününü görsün. Bizden daha kötü olsun
inşallah.
Demir-Çelikçi
dileyici:
28 Mayıs 1993,
Dünya: İSO Demir Çelik Meslek Komitesi Başkanı Kenan Demirtaş:
“Bu sektörün himaye görmesi lazım, çünkü verimi az, kar oranı düşüktür.”
Hadi Kenan Demirtaş hocam, biraz gayretle aslında ne kadar kötü
işletmeci olduğunuzu, iş bilmezliğinizi de itiraf edebileceksiniz.
Yüksek
Teknoloji Geliştiren dileyici:
31 Mayıs 1998,
Ekonomist Dergisi: Osman Arman devleti göreve çağırdı. Armanın önerileri özetle
şöyle: Eğer bir teknoloji ve ürün, yetkililer ve bilimadamlarınca
yapılacak bir ön inceleme sonucu faydalı ve önemli bulunursa firmaya ait
ürünün-projenin kendisi teminat alınarak en az beş yıllık düşük faizli işletme
kredisi tahsis edilsin. Firma eğer yurtdışından uzun vadeli kredi imkanı
bulursa bunu alabilmesi için devlet teminat desteği sağlansın... Kendi alanında
tek üretici olan ve bu özelliği Sanayi Bakanlığı tarafından da kabul edilen
yüksek teknoloji üreten firmaların yurtiçi satışları da ihracat gibi
değerlendirilsin. Böylece döviz ve Eximbank kredisi
kullanabilmeleri sağlansın.
Osman Arman
hocam! Eğer sen yepyeni, yüksek teknolojili, verimli bir iş yapıyorsan iyi
kazanacaksın demektir. İyi kazanç en iyi teşviktir. Daha ne teşviği
istiyorsun?
Konfeksiyoncu
dileyici:
18 ekim 1998,
Hürriyet: TGSD Başkanı İsmet Özcan: Eğer devlet
birkaç küçük düzenleme ile bu sektöre destek olsaydı, 5.7 milyar dolarlık hazır
giyim ihracatının yanı sıra ilave 3 milyar dolarlık ek kaynak sağlayacaktık.
İsmet Özcan hocam! 3 milyar dolar büyük para. Bunu
kazanabileceğinize inansaydınız ve inandırıcı bir projeniz olsaydı özel
bankalar da size bir kaç küçük düzenleme ile destek olurlardı, değil mi?
Eğitimci
dileyici:
3 Mayıs 2001,
Sabah: Sait Gürsoy: ...devletimizin bu tür özel
kurumları çeşitli açılardan teşvik etmesi ve bu özel kurumlara kolaylık
sağlaması gerekmektedir: Örneğin, KDV’nin ciddi ölçüde azaltılması, vergi
oranının düşürülmesi, su, elektrik telefon vb. giderlerin devlet okulları
bazına indirilmesi, devlet okullarındaki bir öğrencinin masrafı dikkate
alınarak bunun ciddi bir oranının özel okullara maddi destek olarak
aktarılması....Devletimizin MEB denetiminde, kendi yükünü azaltan, eğitim
kalitesini yükseltmeye çalışan bu tür okul girişimcilerine destek vermesi;
ülkemizin geleceği açısından çok önemli bir adım olacaktır.
Bilgisayar
eğitimi veren dileyici:
Haziran 2001, Windows 2000 Magazine Türkiye: İsmet Benli:...Sertifikasyon programları devlet ya da özel burslarla
desteklenmiyor. Ama bu alanda gelişim için devletin katkısı olabilir. Maalesef
devlet hizmet sektörüne hiç destek olmuyor, en basiti neredeyse hiç hizmet
ihalesi açılmıyor bile. Türkiye’de teşvik verilmeyen sektör yok gibi, yoklar
arasında bizler de varız.
Evet, devletin
işi gücü “Nasıl olur da İsmet Benli’yi unuttuk, ona
da bir teşvik olanağı yaratalım” diye düşünmek herhalde.
Bilgisayar
eğitimi veren bir başka dileyici:
Haziran 2001, Windows 2000 Magazine Türkiye: Mustafa Yücelgen:
Tabii ki, devletin liseyi ya da askerliğini bitiren herkes için belli bir
miktar para ayırmasını ve bu parayı kişilere verip “Bu parayı kendi eğitim
harcamaların için istediğin gibi kullan” demesini isterdik.
Herhalde bir de
bu paraları alanların Mustafa Yücelgen’e
getirmelerini de dilerdi.
Bilgisayar
eğitimi veren daha başka bir başka dileyici:
Temmuz 2001, Windows 2000 Magazine Türkiye: Eyüp Kutlu: Ülkemizde devlet
de sertifikasyon konusuna destek vermiyor. Ama
dünyada bunun örnekleri var. Dveletin katkısı çok
olabilir. .. Devletin vereceği uzun vadeli, düşük faizli kredi bu konuda çok
büyük bir rahatlık getirecektir.
Tekstilci
dileyici:
7 Şubat 2001,
Sabah: İstanbul Tekstil Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri Başkanı
Oğuz Satıcı: Eğer bir de olağanüstü hal bölgelerinde uygulanan teşvikler bize
de sağlanırsa iddia ediyorum: Tekstil ve konfeksiyon ihracatını 18 ayda 25
milyar dolara çıkarırız. ....Sıra hükümette. OHAL’de
yaptığı gibi SSK primlerinin yüzde 50sini muhtasarın tamamını, enerji
üzerindeki vergilerin de yüzde 50’sini ihracatçıdan almasın.
İhracat
Rekortmeni Dileyici:
13 Mayıs 2002,
Sabah: Vestel Yönetim Kurulu üyesi Turan Erdoğan: Çok
güzel demeçle rvar.Ama en ufak bir destek yok.
Elektronik eşyada 1 milyar dolar hedef koyduk. Rahatlıkla da ulaşırız. Biraz da
destek görsek neler yapacağımızı siz düşünün! Tek sorunumuz kaynak. Avrupalı
rakiplerimiz kadar, finanasman kaynağı yaratılsa başk abir şey ihityacımız
yok.
Seni gidi
dileyici seni. Gereksinim duyduğunuz kaynağı niçin kendi çalışmalarınızdan elde
edemiyorsunuz da hep devletten bekliyorsunuz? Siz ne biçim iş
adamısınız?
28 Temmuz 2001,
Hürriyet: ...548 milyon dolarla Türkiye’nin ihracat şampiyonu olan Vestel, ihracat hedeflerini 2001 yılında 750 milyon dolara,
2005 yılında ise 6 milyar dolara çıkartmayı hedefledi. Zorlu Holding’in yönetim kurulu başkanı Nazif Zorlu ...Türkiyenin krizden çıkış yolunun ihracat olduğunu,
ihracatın geliştirilmesi için de ihracat yapan sanayicinin desteklenmesi
gerektiğini söyledi. Fransa’da devletin elektronik sanayi kuruluşlarına 1
milyar 200 milyon dolarlık destek yaptığını belirtti.
Bu sözlere
bakarak ancak şunu söyleyebiliriz: Ben sana ihracat şampiyonu olamazsın
demedim, dileyici olmamak zordur dedim.
Bilgisayar
oyunu yaratıcısı dileyici:
31 Temmuz 2001, Hürriyet:
İki Türk gencinin yarattığı Pusu adlı bilgisayar oyunu, daha kahramanları bile
ortaya çıkmadan, Quake, Doom,
gibi bilgisayar oyunlarına rakip oldu. …Cem Uzunlar ve Hakan Yüksel'in yarattıkları Pusu adlı bilgisayar oyunu kısa
sürede uluslararası oyun üreticilerinin de dikkatini çekti. Çok sayıda dev oyun
yazılımı üreticisi adına çalışan Avusturalyalı bir
firma, Cem ve Hakan'a bir teklif götürdü. Bu teklife göre, iki arkadaşa 30 bin
dolar ödenecekti. Ve Cem ile Hakan, bu süre içinde oyunları ile ilgili başka
kimseyle görüşmeyecekti. Ancak, bu oyunu Türkiye'de tamamlamaya kararlı olan
iki arkadaş bu teklifi geri çevirdi. Cem Uzunlar ile Hakan Yüksel, maddi
imkansızlıklar nedeniyle çalışmalarını evlerinde yürütüyor. İki arkadaşın en
büyük sıkıntısı ise, grafik tasırım ve
uygulamalarıyla kaybettikleri vakit. ‘‘Gelişmiş bir bilgisayar ile 1 saatte
yapılan işi, biz 6 saatte bitiriyoruz’’ diyen Uzunlar, şöyle konuştu:
‘‘Bir ofis, daha iyi bir donanım ve objelerin dokularını çizecek bir grafiker olsa, 6 ayda oyunu tamamlarız. Bunların aylık
masrafı 600-700 dolar. Pusu'yu tamamlamak için her
türlü desteğe açığız. Destek bulamasak bile kendi imkanlarımız ile bu oyunu
mutlaka tamamlayacağız.
Sayın
programcılar,
Hem destek
istediğinizi söylüyorsunuz hem de size teklif getiren uluslararası firmaların
30 bin dolarlık önerisine hayır demişsiniz. Siz 30 bin doları bir arada
gördünüz mü hiç? Niçin böyle bir öneriyi kabul etmiyorsunuz da destek dilemeyi
kendinize yediriyorsunuz? Yabancılar sizi yiyecek mi?
İhracatçılar
Meclisi Başkanı Dileyici:
13 Ağutos 2001 Hürriyet: Türkiye İhracatçılar
Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı : Yurtdışına çıkışta alınan 50 dolarlık harç
uygulamasına karşı olduklarını da yineleyen Satıcı, ‘‘Bugün maliye teşkilatı
yurtdışına gidecek ihracatçıların cebine 500 dolar koyması gerekirken, çıkandan
50 dolar alıyor. Niye, maliye bu tip çözümler ararken sürekli elini
ihracatçının cebine sokuyor? İhracatçı, bu uygulamadan istisna tutulmalı’’ diye
konuştu.
İhracatçı ne için yurt dışına çıkar? Kazanç elde etmek için. Peki onun
kazanç elde etmesi için devlet onun cebine niçin 500 doları koyacakmış?
İhracattan para kazanınca bu parayı vatandaşlara mı veriyorlar ki vatandaşların
cebinden çıkan parayı kendilerine harçlık olarak istiyorlar? Bu ne utanmazlık!
Depremzede Dileyiciler:
13 Ağustos 2001,
Hürriyet:Dün Avcılar'dan yola çıkan depremzedeler Karamürsel, Gölcük, İzmit, Adapazarı, Düzce, Kaynaşlı ve Bolu'ya uğrayarak oluşturdukları konvoyla
Ankara'ya vardı. Depremzedeler, Cumhurbaşkanı Ahmet
Necdet Sezer'le Çankaya Köşkü'nde görüştü. Depremin
ardından 2 yıl geçmesine rağmen sorunlarının giderilmediğini belirten depremzedeler, ''Ankara sesimizi duy'', ''Depremi unutma,
unutturma'', ''Evimi, işimi, aşımı geri ver'' şeklinde slogan attılar. Alkışlı
protestoda bulunan depremzedelerin sorunlarını dile
getiren ''Ya hesap ver, ya terk et'',''2 yıl geçti hiçbir şey yapılmadı'',
''Nerede bu devlet artık yeter''yazılı dövizlerla
Güvenpark'ta toplandı. Talepler: Depremden en
çok zarar görenler az gelirli ve mülkiyet sahibi olmayan kiracılar. Kira
yardımları kesilmiş ve konut açığı nedeniyle kiralar yükselmiştir. Geçici
yardımlar kesildi. Barınma yardımı yerine prefabrik konutları tercih edenler
halen bu imkandan yararlanmakta iken barınma yardımı alan diğer depremzedeler mağdur olmakta. Kalıcı konutlar
yerleşilebilir ve sosyal donatıları ile kullanılabilir hale gelinceye kadar
barınma yardımları devam etmeli. Vergiyle ilgili sorunlar, yeni
yatırımların yapılmaması ekonomik yaşamın canlanmasını engelliyor. Deprem nedeniyle
aldığı krediyi ödeyemeyenler, Bağ-kur primlerini ödeyemediği için sağlık
yardımından yararlanamayanlar bulunuyor.
Artık birilerinin bu dileyici depremzedelere dur
demesi gerekmiyor mu? Daha ne kadar deprem yaşamamış halkın sırtından geçinmeyi
planlıyorlar?
Eski milletvekili dileyici:
16 Ağustos, Hürriyet: DYP eski milletvekili Sedat Aloğlu,
reel sektöre destek için somut önerilerini
sıralarken, "Kriz yılı 2001'de ödenemeyen kamu borçları ertelenmeli"
dedi
Kriz
sonrası zor durumda kalan reel sektör, önünü
görebilmek ve çarkları yeniden döndürebilme arayışlarını sürdürüyor. DYP eski
milletvekili Sedat Aloğlu reel
sektöre ışık tutacak, önünü görmesini sağlayacak somut öneriler sundu. Bunları
yıllardır dile getirdiğini söyleyen Aloğlu,
"Yabancı otoriteler bu önerilerin aynılarını ortaya koyduklarında kıymete
biniyor" dedi. İşte, Aloğlu'nun ortaya koyduğu
somut öneriler: Kamu bankalarının
küçülme programı ertelenmelidir. İstihdam, üretim, döviz kazandırıcı
özellikleri olan kuruluşların finansmanı devam ettirilmelidir. Karşılıklar kararnamesi yetersizdir.
Değiştirilmeli ve rahatlatılmalıdır. Gerçekçi olmayan kredilerin 5 sene
içerisinde tamamen tasfiye şartı değiştirilmeli %0 veya %0 gibi bir orana
indirilmeli, tasfiye dönemi uzatılmalıdır.
Bankaların kredi erteleme ve faiz indirimi yapmak durumunda kaldığı
olaylar için faiz subvansiyonu yapılabilecek bir fon
oluşturulmalıdır. 2, 3 ve 4.
maddelerdeki işlemler tüm vergi, resim, harç v.b. ek
maliyet unsurlarından istisna tutulmalıdır.
Kriz yılı 2001 de ödenemeyen kamu borçlarına erteleme
sağlanmalıdır. Deprem bölgesinde
depremden zarar gördüğü kanıtlanmış gerçek ve tüzel kişi mükelleflerin kamu
yükümlülüklerine ek kolaylıklar sağlanmalı ve erteleme yapılmalıdır. Deprem bölgesindeki kuruluşların ertelenmiş
sigorta primlerinin tahakkuk tarihinde gider kaydedilmesi sağlanmalıdır. Deprem bölgesinde afet nedeni ile 1999
yılında öngörülen yatırımlarını gerçekleştiremeyen kuruluşlara gecikme faizi
uygulanmadan 2002 yılı sonuna kadar ek süre tanınmalıdır. Yatırımları teşvik için yatırım indiriminde
stopaj oranı sıfırlanmalıdır. 2001'de
vadesi gelen ihracat taahhütlerinin vadesi 2002'ye ertelenmelidir. Üreticilerin
yaptıkları vadeli hammadde ve ara malı ithalatında KKDF kesintisi yüzde 0
olarak uygulanmalıdır. KDV oranları
düşürülmeli, üretim maliyetlerini etkileyen vergiler indirilmelidir.
Adam işadamı
değil profesyonel dileyici!
Yüzsüz dileyici: 27 Ağustos 2001,
Sabah:TİM Başkanı Satıcı, bugün Kemal Derviş'le
yapacağı görüşme için "Pansuman çözümler ile bir yere varamayız. Artık,
somut birtakım sonuçlara ihtiyaç var" dedi
Devlet
Bakanı Kemal Derviş, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı ve
İcra Kurulu üyeleri ile bugün İstanbul'da biraraya
gelerek, reel sektörün sorunlarını masaya yatıracak. TİM'in yeni merkezi Dış Ticaret Kompleksi'nde
gerçekleştirilecek toplantıda Eximbank Genel Müdürü
Ahmet Kılıçoğlu ve İhracat Genel Müdürü Soner Maşa da
hazır bulunacak. Toplantıda Derviş'e reel sektörün sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin bir
rapor sunacak. TİM Başkanı Oğuz Satıcı, reel sektör
ile yapılacak bu görüşmeyi "gecikmiş bir görüşme" olarak niteleyerek,
şunları söyledi: "Bugün biz Kemal Derviş'e
klasik anlamda bir rapor vermeden öteye, üretim ve ihracatın içinde bulunduğu
durumu 20 sektörün temsilcisinin ağzından birebir aktaracağız. Türkiye'nin
ihracat pazarını ve bu pazarda Türk üreticisi ve ihracatçısının çektiği
sıkıntıyı ortaya koyacağız. Türkiye'nin içinde bulunduğu finansal,
ekonomik ve sosyal sıkıntıların temelinde bu pazarlarda rekabet edemez
olduğumuzu, rakipleri ile eşit şartlara kavuşturulmaları durumunda üretim ve
ihracatla bu krizi ve sıkıntılı dönemi de aşabileceğimizi kendilerine
bildireceğiz." Tüm zor şartlara rağmen ihracatçının 7 aylık dönemi geride bıraktığını,
ancak bunun bedelinin çok ağır olduğunu belirten Satıcı, "Kaynak yok
gibi, bize göre bildik cevaplara hiç ihtiyacımız yok. Artık, somut birtakım
sonuçlara ihtiyaç var" dedi. Reel sektörün
daha fazla ihmal edilmemesi gerektiğini vurgulayan Satıcı, reel
sektörün tümünü harekete geçirecek, üretim ve ihracatı sürdürülebilir kılacak
düzenlemeler en kısa zamanda yapılmazsa Türkiye'nin üretimden kopacağı
uyarısında bulundu. Satıcı, şöyle devam etti: "İhracat yapma işi bir döviz
büfesi, döviz getiren bir ticari kaynak değil. İhracatın üretim ve üretimin
istihdam olduğunu, sosyal boyutunun dövizden çok daha önemli olduğunu
görmeliyiz. Bu görüşmeden sonra bir kampanya başlatabiliriz. Türkiye'nin
çıkışının üretim ve ihracat ile olabileceğini sokakta yürüyen insandan tarlada
çapa yapan insana kadar duyurabileceğimiz şekilde aktaracağız." * Eximbank'a sağlanan 200 milyon doların yanı sıra ek kaynak
temin edilmesi büyük önem taşıyor. * KDV iadesi ödemeleri geciktirilmeden
yapılmalı. * İhracatçı, yurtdışına çıkışlarda 50 dolarlık harç alınması
uygulamasının dışında tutulmalı. * Bölge ülkeleriyle serbest ticaret
anlaşmaları yapılmalı. * Sınır ticaretinden kaynaklanan sorunların giderilmesi
için ortak serbest bölge çalışmalarına hız verilmeli. * Offset
anlaşmalarına işlerlik kazandırılmalı. * Dış tanıtımda koordinasyon sağlanmalı,
marka ve imaj çalışmalarına destek verilmeli.
Bazen sokakta ısrarcı ve yapışkan dileyicilerle
karşılaşırız. TİM başkanı da aynı
şekilde bir yüzsüzlük sergiliyor. Şu sözlere bakın: Kaynak yok gibi, bize
göre bildik cevaplara hiç ihtiyacımız yok. Artık, somut birtakım sonuçlara
ihtiyaç var. Adam yapışıyor da yapışıyor yakaya. Aynı kişi 19 Eylül günü de
konuğumuz oluyor: TİM Başkanı Oğuz Satıcı, “Sayın derviş ihracat yavaşlayabilir
dedi. İyi demedi. Bunu söyleyeceğine, sektöre destek versinler. İhracat düşerse
bunun nedeni terör değil, hükümet olacak”. Bu gidişle en “ısrarcı dileyici”
ödülünü alacak.
Kıdemli işadamı dileyici:
6 Eylül 2001, Hürriyet: Türkiye Tekstil
Sanayi İşverenleri Sendikası Başkanı Halit Narin: ‘‘Bankacılık
sektörüne aktarılan 30 milyar dolarlık kaynak yerine üreten sektörlere 10
milyar dolar verilseydi, ülkemizde işyerlerimiz
ayakta kalacak, insanlarımız üretim yapan, işine sahip mutlu insanlar olarak
yaşayacak ve ekonomiz krizle karşı karşıya
kalmayacaktı. Finans dünyasının sadece hükümete para
vermesi, yatırımcıya ve üreticiye kaynak aktarmaması, enflasyonla mücadeleye ve
sosyal dengelerin kurtarılmasına hiçbir katkı sağlamamaktadır. Finans politikaları milli ekonomiye destek veren bir
çizgiye getirilmelidir bankacılık sektörünün Türk ekonomisine katkıda
bulunmasını beklemek mümkün değildir.’’
Havalimanı
işletmecisi dileyici: Yine bir dileyici, yine çoook
önemli bir iş ve yine destek desteği, yine destek verilmezse şıu olur bu olur tehdidi.
10 Ekim
2001, Hürriyet: Gerekli girişimlerin yapılması durumunda bu havayolu
şirketlerine yenilerinin eklenmesine kesin gözüyle bakılabileceğini kaydenen Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali
İşletmecisi Tepe Akfen Vie
Yatırım ve İşletme A.Ş (TAV) Yönetim Kurulu Murahhas Azası Sani
Şener: ‘‘Kötü bir olaydan bizim için yararlı bir durumun ortaya çıkmasını
konuşmak hoş bir durum olmamakla birlikte bu bir gerçek olarak karşımızda. 2000
yılı sivil havacılık kayıtlarına göre iki nokta arasında 5 milyon 819 bin uçuş
gerçekleşmiş. Bu uçuşların toplam yolcu sayısı ise 526 milyon 696 bin gibi
yüksek bir rakam. Bu gerçeği görmezden gelip gerekli adımları atmazsak,
ayağımıza gelen büyük bir şansı geri çevirmiş oluruz. Havalimanlarımız
bugün parlayan yıldız. Türkiye'nin tanıtım ve prestijine büyük kaktı sağlayacak
bu durumu iyi değerlendirimeli, yapılması gerekenleri
yapmalıyız.’’
Parlayan
yıldızlar olarak nitelenidğriği Türk havalimanlarına
dönük bu ilginin değerlendirilmesi için sivil havacılık sektörünün destek ve
ilgiye ihtiyacı olduğunu kaydeden Sani Sener, bu ilgi ve desteğin popülüst
politikalar değil radikal çözümleri kapsaması gerektiğine dikkat çekti. Bu
konuda Ulaştırma Bakanlığı'na pek çok öneri ve isteğin gittiğin hatırlatan
Şener, radikal çözüm hakkında şunları söyledi: ‘‘Sivil hava taşımacılığının
döviz yaratan bir sektör olarak ya ihracat ya da turizm sektörüne kote edilip Eximbank ya da
Kalkınma Bankası Kredileri'nden faydalandırılmasına olarak yaratmak. Yani
şirket ya da kurumlara yapıcı iyileştirmeler sunmak. Türkiye'deki atıl
kapasitedeki havalimanları kapatılıp uçuşların iptal edilmesi de kaynak yaratıcı
bir çözüm. Bu kaynak, sektörün güçlendirilmesinde pekala kullanılabilir.’’
Şener bu yapıcı desteklerden birinin de, hükümetin uçuşlara verdiği 950 milyon
dolarlık sigorta desteğin havalimanlarını da kapsaması olacağını söyledi.
Ulaştırma Bakanlığı'nın bu konuda son derece duyarlı davranarak hızla bu kararı
aldığını söyleyen Şener, Ocak ayında benzer bir durumla havalimanlarının da karşılaşacağını
söyledi. Ocak ayında reasürans şirketlerinin Atatürk Havalimanı'na dönük 100
milyon dolarlık teminatını 10 milyon dolara indireceğini açıklayan Şener, arada
kalan 90 milyon doların bir an önce hükümet tarafından garanti edilmesi
gerektiğini söyledi. Şener, bu kararın verilmesinde geç kalınması durumunda
Türk havalimanlarının yakaladığı bu altın fırsatı kaçıracağını belirtti.
Yine bir başka havayolu
işletmecisi dileyici:
26 Ekim 2001, Milliyet: Devletten
206 milyon dolar kredi isteyen özel havayolu şirketleri, bu kredi sağlanmazsa
iflastan kurtulmak için dilenmek zorunda kalacaklarını açıkladılar. Türkiye
Özel Sektör Havacılık İşletmeleri Derneği (TÖSHİD) Başkanı Abdülkadir
Kolot şunları söylüyor: 6500 çalışan ve uçtuğu
müddetçe 36 iş koluna direk bağlantılı olan sektörümüz 2.5 milyon insana iş ve
ek istihdam sağlamaktadır…Devletten para pul gelmezse biz de dileneceğiz. Kaldı
ki krediyi hibe olarak da istemiyoruz. Eğer kredi verilmezse tüm şirketler
kepenk indirebilir ancak bu son çaredir.”
Sayın Kolot, devletten para gelmezse dileneceğiz demeyin, şu anda zaten dileniyorsunuz. Üstelik 6500 kişinin 2.5 milyon kişiye istihdam sağladığını söyleyecek kadar göbekten atan, hesap kitap nedir bilmeyen birisisiniz. Size mazallah istediğiniz 260 milyon doları verseler bu zihniyet ile 2600 doları bile geri ödeyemezseniz.
Yine kriz fırsatçısı başka
dileyiciler:
26 Ekim, 2001, Milliyet: Türkiye
Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birlikleri Merkez Birliği Yönetim
kurulu adına tam sayfa bir ilan
verilmiş. Bu ilanda Halk Bankasının kendilerine verileceği sözünün
alındığı ama bu sözün yerine getirilmediği iddia ediliyor. Halk Bankasının yanısıra 200 trilyon lira para da isteniyor, bu parayla 4
milyon insanın yaşam sorununa çözüm yolu bulunacağı iddia ediliyor. Yine bir
atmasyon iddia. 200 trilyon rakamı nasıl elde edilmiş, 4 milyon nereden
bulunmuş? Yukarıdaki havayolu işletmecisinin iddiasıyla birlikte toplam 6
milyon kişi yapıyor. Bir üçüncü dileyici çıksa Türkiye nüfusunu elde edeceğiz
gibi geliyor. İlanda kullanılan dilin iğençliğine
bakın:
“Haraç, çalıp çırpmak ya da
sadaka istemiyoruz. Boşalan tezgahımıza ikiparça mal
koyabilmek, zaten çalışamayan durumdaki makinemizi icradan kurtarabilmek için
kendi devletimizden faiziyle birlikte geri ödemek üzere 200 trilyon borç para
istiyoruz. 98 katrilyonluk bütçe içerisinde 200 trilyon TL borç verildiğinde
ülke batacaksa, biz bu haklı talebimizden vazgeçiyoruz.”
Sanki bütçenin 98 katrilyon
olması onlara 200 trilyoncuk bir paranın verilmesini haklı çıkarıyor. Sokaktaki
dileyiciden bile azgın bu adamlar.
Konyalı bilişimci dileyiciler:
29 Ekim 2001, BTHaber
dergisi: TBD’nin Konya’da gerçekleştirdiği “Devletin
Bilişim Sektörüne Destekleri” konulu panelde Konyalı bilişimciler istihdama
yönelik teşviklerin artırılmasını istediler. ..Şirketler devletin yazılım
alanında verdiği teşvikler konusunda bilgi sahibi olmadıklarını fakat bu
anlatılan ve verilen teşviklerin yeterli olmadığını vurguladılar. Verilen
teşviklerin daha çok Ar-Ge’ye dayalı teşvikler
olduğunu belirten Konyalılar özellikle yazılımı geliştirmek isteyen ülkelerde
istihdama dayalı teşviklerin daha ön planda olduğunun altını çizerek sadece
sermaye işletmelerine yapılacak teşvikler yerine işletme sermayesine dayalı
teşviklerin daha önemli olduğunu ve yazılım konusunda belli bir aşamaya gelmiş
ülkelerde bu yönde gelişmelerin sağlandığını belirttiler.
Şu bilişimcilere de bir bakın.
Bilişimciler ama kendi ülkelerindeki yazılım teşvik uygulamalarını yeni
öğreniyorlar. Çünkü aslında bunlar yazılım falan geliştirmiyorlar, bilişimci
bile değiller, al-satcılıktan başka bir şey
yapmıyorlar. Azgın bir şekilde hep istiyorlar hep istiyorlar. Yurt dışındaki
teşvikler konusunda ise yalan yanlış iddialarda bulunuyorlar. Maşallah Konyalı
bilişimci dileyicilere.
Bir dileyici başka bir
dileyiciye niye daha fazla dilemedin diye soruyor:
12 Kasım 2001, BT Haber: Yalçın
Gerek elinden geleni yapmıyor diye Emrehan Halıcı’ya fırça atıyor: “Yazılım şirketlerinin büyük bir
çoğunluğu sermaye ve özellikle işletme sermayesi sıkıntısı çekmekteler. Bir
İsrail’in bir Hindistan’ın devlet politikası haline getirdiği ihracata yönelik
bilişim sektörü teşviklerini biz sizin gibi insanların önderliğinde neden
devlet politikası haline getiremiyoruz?”
Bilişimciler yılmadan ve
usanmadan dilemeye devam edecekler anlaşılan.
Dileyici Toprak Ağa
27 Kasım 2001, Hürriyet: Krizin
kendisine faturasını 1 milyar dolar açıklayan Halis Toprak, “Devletin de yardım
etmesi lazım. ...Devlet ne yapacaksa acilen yapsın. Bu tesisler çalışmazsa
sonumuz Bangladeş gibi olur.” Dedi.
Yazıdan öğrendiğimiz kadarıyla
Toprak ağa Londra’nın en güzel evini yaptırmış. Bu eve milyonlarca dolar
dökmüş. İyi zamanlarında Londra’dan ev alıp hava atan Toprak ağa, hesapsız
işlerinin sonunda zora düşünce “devlet bana yardım et” diyor. Avucunu yalaman lazım Toprak ağa.
Her Limanda Dileyen Denizci
Dileyiciler:
Sabah 4 Haziran 2002:Keşke
gemilerimi hurdaya satsaydım!'
Kredi borcu yüzünden filosunu bankalara kaptıran armatör Erol Yücel,
"Gemilerimi hurdaya satsaydım daha çok para ederdi. Bir
daha asla Türkiye'de yatırım yapmayacağım" diyor
Çok değil bir yıl öncesine
kadar hatırı
sayılır bir filosu vardı. Erdemir'in
ihtiyacı olan bütün ara
malları dünyanın dört bir yanından
gemileriyle taşıyordu. Oysa şimdi yanımdaki koltukta oturan armatör gemilerini kaybetmişti. Ne 6-7 milyar dolarlık gemilerinin 400 bin dolar alacak için 'hiç
paralara' satılmış olması canını acıtıyordu
ne de bütün filosunu kaybetmekten sorumlu tuttuğu bankacılara kızgındı. Aynı zamanda Deniz Ticaret Odası (DTO) Meclis Başkanı da olan
Erol Yücel, 'Gemilerimi hurdaya satsaydım çok daha
fazla para ederdi! Bir daha Türkiye'de
asla yatırım yapmayacağım' demekle yetindi.
Bir iki dakika sonra masamıza uğrayan isim ise
denizcilik sektörünün en tanıdık simalarından Eşref Cerrahoğlu'ydu. 'Biliyor musunuz' dedi iç
geçirerek, 'Ülkelerinde ikamet etmeyen Yunanlı armatörlerin Yunanistan'la olan bağlarını kopartmamak için devlet, armatörlerin
Yunanistan'da aldıkları gayrimenkulleri her türlü vergiden muaf tutuyor.'
Deniz Ticaret
Odası Başkanı Cengiz Kaptanoğlu, aslında Türkiye'nin Yunanistan'dan
öğreneceği hiçbir şey olmadığını söylüyor. Ne de olsa yatlarımızın
kalitesi Fransa'dan aldığımız birincilik ödülüyle tescilli. Gemi inşa sanayinin durumuna ise diyecek
laf yok. 'Peki Türkiye'de
gemi inşa edebiliyorlar mı?' diye sorarsanız, cevabı 'hayır.' Çünkü ortalama bir geminin maliyeti
20 milyon dolarlar civarında ve kimsenin
bunu öz kaynakla
yapması mümkün değil. Özetle, diğer sektörlerde
yaşanan sıkıntı fazlasıyla denizcilik sektöründe de yaşanıyor. Türkiye'deki bankalardan kredi almaları mümkün dahi değil.
Armatörler,
'Biz tencerede pişirip tavada yiyoruz. Yunanlı armatörlerinse çok büyük sermayeleri var' diyerek durumlarını
anlatmaya çalışıyor.
Tiyatrocu Dileyici
13 Ağustos 2002 tarihli Hürriyet’te Ferhan Şensoy yeni stand-up’cılara veriyor veriştiriyor: “Bu arkadaşların çoğunda ritm düşüklüğü de var, aralarından birisi Ferhangi Şeyler'i oynasa 6 saat
sürer. Hocam, 2 saat 2 perde oynamak için önce bir aktör olmak gerekir. Niye
hiç birini izlemediğimi soruyorsun, ben aktör olmayan birine 2 saat bakamam,
aktör olarak sinirlenirim. Zaman zaman televizyonda
görüyorum, o veya bu hiçbiri önemli değil, televole
kültürünün uzantıları. Evet bir esprisi var, tamam da, sahnede durmasını,
yürümesini bilmeyen, diyaframı olmadığı için yaka mikrofonu takmış bu tipe 2
saat nasıl bakabilirim? Onlarla beraber oluşan seyirci aslında tiyatro
izleyicisi değil.”
Gördüğünüz gibi hem yeniler hem
de onları izleyenler (aralarında ben de varım) Şensoy’dan
fırçayı yedi. Şensoy fırçalarını bitirdikten sonra
dileyiciliğe başlıyor: “Özel tiyatrolara devletin çok ciddi bir şekilde sahip
çıkması lazım, ben dahil hepimiz boğulmak üzereyiz. Böyle giderse sabit
tiyatromdan ayrılıp bir bavulla Ferhangi Şeyler'e ölene kadar devam edeceğim. Ses Tiyatrosu elimden
gitmek üzere. Devletin yaptığı para yardımı iki haftalık gazete ilanımızı zor
ödüyor. Ben Ses Tiyatrosu'nda kiracıyım, kirayı hemen devletin üstlenmesi
gerekir.”
E be Şensoy, e be Şensoy! Hem
çağın değişmekte olduğunun, modanın geçmekte olduğunun farkında değilsin, hem
de devletten arsızca yardım, daha çok yardım diliyorsun. Eleştirdiğin adamlar
senin yardım dilediğin devlete vergi veriyorlar. Sen ise o devletten yalnızca
yardım dileyebiliyorsun. Üstelik bunu da Bodrum’daki yüzbinlerce
dolarlık villanda poz verirken yapıyorsun. Arsızlığın bu kadarına da pes
doğrusu!