Solcular, ANAP’lılar ve MHP’liler

 

Solcuların en iyi bildikleri iş nedir?

 

Güzel, entellektüel ve ünlü kadınları tavlamak. Örnekler aşağıda:

 

Aydın Güven Gürkan - Serap Aksoy

Ercan Karakaş - Müjde Ar

Murat Belge – Hale Soygazi

 

MHP’lilerin en iyi bildikleri iş nedir?

 

Sürekli olarak Türkiye’yi ne kadar çok sevdiklerini söyleyip fırsatını bulunca kendi yandaşlarını devlete doldurarak son Türk devletine zarar vermek. Örnekler aşağıda:

 

Enis Öksüz: Türk Telekom’un özelleştirilmesini kahramanca ve tek başına engelliyor. Ama bu, Türk Telekom’a binlerce yandaşını doldurmaya engel olmuyor.

Ramazan Mirzaoğlu: Yakınlarını ve arkadaşlarını kendisine bağlı kuruluşlara yerleştirdiğini duymayan kalmadı.

Koray Aydın: Depremden hiç etkilenmeyen MHP’li belediyelere deprem yardımı yağdırıyor.

Tunca Toskay: Ablasının kızı Yüksel Kulluk İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birliklerinde, bir akrabası Alp Esi İstanbul Maden İhracatçıları Birliğinde, Alp Esi'nin eşi Türkiye İhracatçılar Meclisinde çalışıyor. Yani Toskay da eş-dost akrabalarını doldurmuş bir yerlere.

 

 

Ayrıca MHP'lilerin zihinleri her olumsuz gelişmeyi çeşitli komplolara bağlıyor. Onların komplo teorilerinden güzel filmler çıkar. Şimdi bu teorilere örnekler verelim:

6 Mayıs 2002, Hürriyet: Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp, bugün Japonya, Brezilya, Rusya ve Türkiye gibi ülkelerde yaşanan krizlerin kararının 1979 yılında ABD'de alındığını ve İngiltere üzerinden dünyaya yayılmaya çalışıldığını ileri sürdü. Türkiye Fırıncılar Federasyonu'nun Ankara'da yapılan 2. Olağan Genel Kurulu'nda konuşan Bakan Gökalp, Regan Ekonomisi adı verilen sistemin uluslararası şirketlerce yayılmaya çalışıldığını belirterek, ‘‘Akıllı ördekler bu süreci atlatmayı başardı. Ancak şaşkın ördekler tepe taklak gitti. Üreterek tedbir alınsaydı bu krizler Türkiye'yi bu kadar vurmazdı‘‘ diye konuştu. 
 

7 Mayıs, 2002, Hürriyet: Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp, zirai ilaç kalıntısı nedeniyle Almanya'da reddedilen biber ile ilgili olayda kasıt olabileceğini söyledi. Gökalp, ‘‘Bunu, sınır ticaretine son verilmesinden zarar görenler veya spekülatörler yapmış olabilir’’ dedi. Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp, yüksek oranda zirai ilaç kalıntısı olduğu gerekçesi ile Almanya'dan reddedilen biberlerle ilgili olayı çözmeye çalıştıklarını belirterek, ‘‘Maksatlı da olabilir. Olayın üzerine gidiyoruz. Pamukta kullanılan ilaç niye biberde kullanılmış, ne maksatla kullanılmış?’’ dedi. Gökalp, bu tartışmaların sınır ticareti kapsamında gıda ithalatına son verilmesinden ya da üreticinin elinden ucuz fiyatla ürün alıp, spekülasyon yapmak isteyenlerden kaynaklanmış olabileceğini bildirdi

 

Bir insanın nasıl olup da bu kadar deli saçması komplo teorileri üretebileceğini merak etmemek mümkün değil. Bir açıklama kafası komploya çalışan insanların herşeyde komplo görmelerinin normal olmasıdır. Gökalp herşeyde komplo görüyor çünkü kendisi bir yerlerde sürekli komplo yapmaya çalışıyor. Nitekim Fatih Altaylı'nın verdiği bilgilere bakılırsa Gökalp'in içinde bulunduğu bir komplo da var. Tarım Bakanlığı bir süre önce Red Bull adındaki enerji içeceğinin lisansını iptal ettiriyor. Bu işlemden önce bakanın yakın akrabası Serkan Gökalp Red Bull'un merkezine başvurarak şirketin Türkiye  temsilciliğinin kendilerine verilmesi gerektiğini söylüyor. Bu istek kabul edilmeyince Tarım Bakanlığının kararı geliyor. Ne dersiniz, asıl komplo bu değil mi?      

 

ANAP’lıların en iyi bildikleri iş nedir?

 

İş yapacaklarını söyleyip hiç bir iş yapmamak. Örnekler aşağıda:

 

Erkan Mumcu: Turizm Bakanlığının kapatılmasını öneriyordu. Bu konuda tık yok. Kendisinden sonra gelen Mustafa Taşar ise bırakın bu bakanlığı kapatmayı, sürekli olarak basın organlarına demeç veriyor ve tanıtım bütçesinin arttırılmasını istiyor. Yani, bakanlığı kapatma projesi çoktan suya düşmüş bir durumda.  

Mesut Yılmaz: Seçim bildirgesinde, iktidara gelirlerse devlet bankalarını 6 ayda özelleştireceğini iddia etti. Hiçbir devlet bankasını özelleştiremedi. 2002 yılı başından itibaren ANAP kadrolarından çeşitli devlet işletmelerinin yönetim kurullarına giren ANAP üyelerinin istifasını istemişti. Tek bir ANAP’lı bile işinden ayrılmadı.  

Yaşar Okuyan: İş ve İşçi Bulma Kurumunun kapatılması gerektiğini söylüyordu. Yalnızca  bu kurumun adını değiştiriyor. Hürriyet’in 4 Mayıs 2002 tarihindeki sayısında yer alan bir haber ise rezaletin son perdesini gösteriyor. Bu haberde Yaşar Okuyan’ın kapatmayı düşündüğü İş Kurumunun Bahçelievler şubesini açtığı bildiriliyor.

Yüksel Yalova: Özelleştirme şampiyonu ama karısını meclise aldırttı, yani, karısının işini devletleştirdi. Kendisine bağlı olan Vakıflar Bankası özelleşmek şöyle dursun 70 milyon harcayıp Tr-net adındaki ISP’yi satın aldı, yani, bir ISP’yi de devletleştirdi. Yine onun yönetimindeki Vakıflar Bankası, çok iyi tasarlanmış bir kampanya ile 10 yıllık konut kredisi veren A Bank’a karşılık hemen, hiç bir hazırlık yapmadan, gerekli paraları bulmadan uzun vadeli konut kredisi kampanyasına başladı. Yani, özelleştirme bir yana, neredeyse özel bir bankaya karşı saldırıya geçti.

 

ANAP’lıların bir başka özellikleri de özelleştirme yapacaklarını söyleyip özelleştirme yapmamak. Bu özellik, inanılması zor gelebilir ama Turgut Özal’dan kalma. Turgut Özal Türkiye’ye çok şey kattı, gerçekten çağ atlattı ama bir şeyden özenle kaçındı: Özelleştirme. Engellendiğini düşünmüyorum, yalnızca özelleştirme yapmak istemedi. Turgut Özal ve Adnan Kahveci’nin düşüncelerine ve uygulamalarına baktığımız zaman Türkiye’nin geleceğini özel sektörde değil, ıslah edilmiş, yetkin kadrolarla donatılmış devlet sektöründe bulduklarını görebiliriz. Örneğin, Türk Telekom (o zamanki adı  PTT) özelleştirilmedi, son derece yetenekli bir kişi olan Emin Başer’in yönetiminde çok büyük atılımlar yaptı. Ama bu süremezdi. Sürmesi işin doğasına aykırıydı. Telekom vb işler çok hızlı değişen, acımasız bir rekabetin hüküm sürdüğü alanlar. Burada devlet sektörüne, memurlara yer yok. ANAP ve Özal bunu hiç anlamamış görünüyor. Emin Başerden sonra gelen yöneticiler Telekom’u şimdiki acınası haline getirdiler. Bunun tam da böylesi olması kaçınılmazdı. Dünyanın hiç bir yerinde, kadrolar ne kadar yetenekli ve çalışkan olurlarsa olsunlar, devletin ekonomik faaliyetler sürdürmesi olumlu sonuçlanmıyor.

 

ANAP’ın genel özelleştirmemeci felsefesine örnek olarak Yaşar Okuyan’ın aşağıdaki demecine bakın. Okuyan burada SSK ve Bağkur kurumlarının 400-500 trilyonluk bilgisayar yatırımları yapmasını istiyor. Dikkat edin, bu kurumların özelleştirilmesi değil, bilgisayarlar yardımıyla ıslah edilmesinden söz ediyor:

 

 

BT Haber sayı 230:

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, siyaset mekanizması ve siyasetçiler için ağır konuştu. Ülkenin krizden sonraki yeniden yapılanmasında bilişimin yerinin çok önemli olduğunu ancak siyasetçilerin bunu görmek istemediklerini belirten Okuyan Türkiye’nin çözemeyeceği hiçbir sorunu olmadığının da altını çizdi. Okuyan, siyasilerin iş yapmamak için sığındıkları en büyük bahanenin mevzuat eksikliği ve parasızlık olduğunu vurguladı ve şunları ekledi:

Bunların hepsi büyük bi ryalan. Bunlar mazaret değil, beceriksizliğin kılıfıdır. Bürokrasinin büyük bir kısmı değişime karşı direniyor. Siyasilerin rantı var, bürokratların psikolojik rantı var. Bilişim şeffaflık getireceği için istemiyorlar, var olan çarkta herşey rahatça gizlenebiliyor. Çıkması beklenen otomasyon ihaleleriyle gündemde olan SSK ve Bağkur’un sadece ilaç harcamasında yıllık 500 trilyon liranın üzerinde israfı olduğunu da belirten Okuyan, “Bu parayla iki kurumu da rahatlıkla otomasyona geçirirdik. Bakkalda bile bilgisayar var, bizde yok. Şimdiye kadar neden yapılmamış dediğimde “para yoktu” dediler. Bu koca bir yalan. Otomasyona geçince dalavere olmayacak, kimse de bunu tercih etmiyor.” dedi. Bu olumsuz yapının  ülkenin her kesimine sindiğini de vurgulayan Okuyan herkesin kendini sorgulaması ve eleştirmesi gerektiğini de söyledi.