Telefon Santralleri
Murat
Yıldırımoğlu
(Bu yazı 1989
yılında, telefon santralı üreten bir firma olan Telesis’de çalışırken
hazırladığım bir yazının yenilenmiş ve genişletilmiş halidir.)
İletişim alanı
çağımıza iletişim çağı dedirtecek kadar önemli bir yer kaplıyor günümüzde.
İletişim denilince de akla ilk olarak gelen şeylerden birisi telefon oluyor.
Dünyada yaklaşık olarak 1 milyar adet
telefon hattı olduğunu hesaba katarsak telefonun nasıl önemli bir yer
işgal ettiğini daha da kolay anlayabiliriz.
Telefonun
icadından sonra en önemli sorun telefon hatlarını birbirine en güvenli, verimli
ve kaliteli bir şekilde bağlamak olmuştur. Bu görevi üstlenen telefon
santralleri telefonla iletişimde en
önemli kısmı oluştururlar.
Telefon
santralleri kamu ve özel kullanım santralleri olarak iki grupta toplanabilir.
Türkiye’de Netaş, Alcatel, Siemens ve Ericsson firmaları kamuda (Türk Telekom
bünyesinde) kullanılabilecek telefon santralleri üretmekte ve satmaktadırlar. Telesis,
Karel ve Multitek firmaları ise özel kullanım santralleri (Private Branch
Exchange, PBX) üretmektedir.
İlk telefon
santralleri manueldi. Yani, bağlantılar elle yapılıyordu. Telefonla birisini
aramak isteyen insanlar bir operatörü arıyor, görüşmek istedikleri kişinin
telefon numarasını söylüyor, operatör de arayan ile aranan kişilerin hatlarını
elle birbirine bağlıyordu.
Sonra otomatik
telefon santralleri geliştirildi. İlk otomatik telefon santralinin üretimi çok
ilginç: ABD’deki bir kasabada iki adet ölü gömücü var. Ölü gömücülerden
birisinin karısı telefon operatörü. Kasabada birisi öldüğü zaman operatör
aranıp bir ölü gömücünün telefonu istendiğinde operatör, her zaman kocasının
firmasını bağlıyor. Bu duruma çok bozulan diğer ölü gömücü de oturup ilk
otomatik telefon santralini geliştiriyor. Amerikan yaratıcılığına iyi bir
örnek.
İlk otomatik
telefon santralleri elektromekanik ilkelerle çalışır, çok yer kaplar, çok
enerji tüketir, çok zor üretilir, çok zor işletilir, çok pahalıya mal
olurlardı. Buna karşın yapabilecekleri
şeyler çok azdı. Günümüzde kullanılan elektronik santraller ise, tam tersine az
yer kaplarlar, az enerji tüketirler, üretilmeleri ve işletilmeleri kolaydır,
ucuza mal olurlar ve kullanıcılara düzinelerle hizmet sunarlar.
Elektronik
santrallerin ortak özelliği depo edilmiş programları kullanan mikroişlemciler
tarafından kontrol edilmeleridir. Sistemin çalışması önceden hazırlanmış
programlara göre yürür. Sistemler modüler yapıdadır. Mikroişlemci, bellek ve
zamanlama devreleri gibi devreler ana işlem modülü denilebilecek bir modülde
bulunur. İç ve dış abone devreleri ayrı
yapıdadır ve genel olarak ayrı modüllerde bulunurlar. (Karel ve Multitek gibi
firmaların küçük santrallerinde iç ve dış abone devreleri tek bir modülde bulunur.)
Yukarıdaki ortak
özellikler bir yana bırakılırsa elektronik santraller çalışma yöntemlerine göre ikiye ayrılabilirler;
analog teknoloji kullananlar ve sayısal teknoloji kullananlar. Her iki teknolojide de farklı yöntemler
kullanılabilir. Ama genel olarak analog teknolojide Darbe Genlik Bindirimi
(Pulse Amplititude Modulation;PAM) yöntemi, sayısal teknolojide ise Darbe Kod
Bindirimi (Pulse Code Modulation, PCM) yöntemleri kullanılmaktadır. Her iki
yöntemde de genel olarak az sayıdaki ortak elemanları kullanarak çok sayıdaki
aboneye hizmet verilir. Buna Zaman Bölmeli Çoklama (Time Division Multiplexing;
TDM) denilir.
Telefonculukta
insan sesinin işlenen kısmı 300Hz-3400Hz arasında yer alan kısmıdır. Bu bandın
dışında kalan kısmının iletilmesine gerek yoktur. Böylece telefon sisteminde
frekans bandımız 3100Hz olmaktadır. Bunun en az iki katı kadar bir örnekleme
oranı ile ilk baştaki sinyali elde edebiliriz. Ses bandında örnekleme oranı PCM
teknolojisinde standart olarak 8000Hz’dir. Yani, saniyede 8000 örnek alınır.
PAM teknolojisinde örnekleme oranı değişkendir. Bazı santrallerde örnekleme
oranı 12000Hz’dir.
Şimdi PAM
teknolojisini kısaca anlatalım: Bu yöntemde sürekli bir sinyal, ses sinyali,
saniyede örneğin, 12000 kez örneklenir. Alınan örneklerin genliği süreklidir.
Yani, belli bir aralıkta, diyelim ki –2.5V ile +2.5V arasında herhangi bir
değer alabilirler. Alınan örnekler de çeşitli şekillerde işlenirler.
PAM teknolojisini
sekiz abonelik bir sistem için kabaca şöyle örnekleyebiliriz. (Elimizde de
mikroişlemci tarafından kontrol edilen iki çoklayıcı (multiplexer) birim
bulunuyor.)
Sekiz abone iki
çoklama birimine de bağlı durumdadır. Şimdi, eğer 3 nolu abone 5 nolu abone ile
görüşme istiyorsa mikroişlemci birinci çoklama biriminden 3’ü, ikinci çoklama
biriminden de 5’i seçer ve iki çoklama biriminin de çıkışları birbirine bağlanmışsa görüşme
gerçekleştirilir. Bu işlemi, yani, 3 ile 5’i birbirine bağlamayı sürekli yapmak
ile saniyede diyelim ki 12000 kez yapmak ve çözmek arasında kullanıcılar
açısından bir fark yoktur. Eğer 3 ile 5 nolu aboneler arasındaki bağlantıyı
saniyede 12000 kez kapatıp açarsak aralarda, diğer aboneleri de birbirine
bağlama olanağı doğar. Örneğin, 8 ile
2’yi, 6 ile 7’yi vs.
Bu yöntem
santrallarda kullanılan ilk elektronik yöntemlerdendir. Telesis’in ilk
santralları da bu yöntem ile çalışmaktaydı.
Sayısal
santrallarda kullanılan PCM teknolojisine gelince: Bu yöntemde de sürekli bir
sinyalden, ses sinyalinden, örnekler alınır. PAM örneğinde olduğu gibi yine
–2.5 volt ile +2.5 volt arasında bir sinyali ele alalım. Örneklerin değeri PAM
sisteminde herhangi bir değer olabiliyordu. PCM’de ise buna izin verilmez.
Sinyal aralığı, örneğin, 256 aralığa bölünür ve örnekler ancak bu 256 değerden
birini, en yakınlardakini alabilir. Bu 256 değişik değer ikili düzendeki
sayılarla, yani, 1 ve 0’lar ile gösterilir. 256 değişik değeri göstermek için
en az sekiz adet ikili basamak gerekir.
1’ler ve 0’lar
elektriksel olarak 0V ve –5V ile gösterilebilir. Santral içind eartık bu analog
sinyaller değil bu ikili düzendeki sayılar dolaşır ve ancak karşıki aboneye
gönderilirken bu sayısal sinyaller analoga çevrilir.
0V’un –5V ve
–5V’un da 0V olarak algılanması, yani, bozulma (distorsiyon) zor olduğundan PCM
santrallarda ses kalitesi yüksektir. Burada konuyu biraz daha açalım: Analog
sistemler büyük ölçüde distorsiyona uğrarlar. Çünkü bir sinyalin iletim
ortamında en kolay bozulan özelliği genliğidir. Analog santrallarda ya da
sistemlerde belli bir kaliteyi tutturmak için çok güç harcamak, çok karmaşık
devreler hazırlamak gerekir. Sinyal/gürültü (Signal to Noise, S/N) oranı bir
sistemin kalitesini belirlemede kullanılabilkir. Bir PCM sisteminde hatanın en
aza indirilmesi için 20dB’lik bir S/N oranı yeterli iken PAM’da bunun için en
az 60dB’lik bir S/N oranı gerekir. Buna karşılık PCM sisteminde 3100Hz’lik bir
ses bandı için 64kHz’lik bir bant harcanır. Yani, S/N oranından kazanırken
frekans bandından kaybederiz.
Ayrıca analog
çoklama birimleri sayısal çoklama birimlerine göre daha çok yer kaplarlar.
Sayısal
santralların bir önemli yararları da şudur: Bu santrallar sesin olduğu kadar
görüntünün ve verilerin de, hem de aynı anda, anahtarlanması için
kullanılabilir. Günümüzde çeşitli iletişim biçimlerini örneğin, ses, görüntü ve
veri iletişimini bir çatı altında toplama çalışmaları hızla sürmektedir. Bu
çalışma sonunda ortaya çıkan şebekeye Tümleşik Hizmetler Sayısal Şebekesi
(ISDN), denilmektedir. Adından da anlaşılacağı gibi bu sistem sayısal bir
sistemdir. Analog santralların bu şebekeye uyum sağlaması çok zordur. Sayısal
santrallar ise ufak tefek değişiklikler ile bu hizmetleri verebilir, ISDN’e
uyum sağlayabilirler.
Şimdi PCM
sistemini Telesis santrallarında örneklendiği üzere anlatmadan önce analog
sinyallerin sayısal sinyallere çevrilişi ve sayısal sinyallerin de analog
sinyallere çevrilişini şematik olarak görelim:
Analog/sayısal
çeviriciler Coder olarak adlandırılırlar. Analog sinyal ilk önce 300Hz ile
3400Hz arasını geçiren bir filtreden geçirilir. Sonra Örnekle ve Tut devresinde
örneklenir ve sonraki aşamada sayısala dönüştürme işi bitene kadar tutulurlar.
Sayısal sinyaller
analoga çevrilirken ilk önce seri/paralel çevrimi yapılır. Paralel olarak
düzenlenen bilgi sayısal/analog çeviricide analoga çevrilir ve gürültüden
arındırmak için alçak geçiren filtreden geçirilir. Sayısal/analog çeviriciler
Decoder olarak adlandırılır.
Günümüzde gelişen
tümleşik devre endüstrisi sayesinde Coder/Decoder devreleri tek bir tümleşik
devrede yer alabilmektedir. Böyle devrelere Codec denilir. Telesis
santrallarında National firmasının 3057 Codec’i kullanılmaktadır.
Analog sinyallerin
sayısala çevrilişinde bazı kurallar vardır. Bu kurallar düşük şiddetteki
sinyallerin, yani, konuşma sırasında rastlanılması daha olası sinyallerin
korunmasını ve S/N oranının bütün sinyal şiddetlerinde mümkün olduğunca aynı
kalmasını sağlar. Analog sinyallerin sayısal sinyallere bu şekilde
çevrilmesinde kullanılan iki yöntem vardır: Birisi özellikle ABD’nin kullandığı
mü yasası adı verilen yöntem, diğeri de özellikle Avrupa ülkelerinin kullandığı
A-yasası denilen yöntem. National 3057 Codec’i A-yasasına göre çevrim yapar.
Şimdi Telesis PCM
santrallarının çalışma sisteminden yola
çıkarak sayısal santralı ve PCM sistemini daha yakından tanıyalım:
Santrallarda iç
ve dış abone hatları genelde ayrı modüllerde bulunur. İç abone modüllerinde
genellikle 8 abone için gereken donanım bulunmaktadır. Her abone hattı ilk önce
Motorola 3419 tümleşik devresi ile karşılaşır. Bu devrenin görevini anlatmadan
önce bazı bilgiler vermeliyiz.
Aboneler santrala
iki tel ile bağlanır. Bu iki tel üzerinden gelen ve giden sesleri aynı anda
yükseltmek olanaksızdır.
Bunun için
herhangi bir şekilde aboneden gelen iki teli dört tele (iki giden iki gelen
olmak üzere) çevirmek gereklidir. İki tel dört tele çeşitli yollarla
çevrilebilir. Örneğin, aşağıdaki trafolu devreyi ele alalım:
Abone konuşurken
ses sinyali gelen ve giden devrelerine eşit olarak dağılır. Bu sinyal giden bölümünde
yükseltilerek iletilir. Gelen bölümündeki yükselteç devresi ise bu sinyali
gelen bölümüne azaltılmış olarak verir, yani, bir bakıma emer. Aboneye ses
sinyali ulaşırken de şu olur: Gelen sinyal abone sargısı üzerinde indükleme
yapar; eşit derecede bir indüklemede ters bağlanmış sargılarda oluşur. Abone
sargıları ve ters sargılar üstünde indüklenen gerilimler zıt işaretlidir ve
giden devresi üstünde birbirlerini yok ederler.
İki teli dört
tele opamplar yoluyla da çevirebiliriz:
Bu devrede de abonenin ses sinyalleri gelen
bölümündeki yükselteçler tarafından emilir. Gelen ses sinyalleri yükseltilerek
aboneye verilir, bu yükselteçlerin çıkışından da giden yükseltecine ters olarak
girilir. Böylece gelen ve giden ses sinyalleri karışmamış olur.
İki telin dört
tele çevrilmesi hem ses sinyallerinin rahatça işlenmesine yol açar, hem de
kenar ton (side tone) denilen, abonenin sesinin kulaklıktan duyulması olayını en aza indirir.
Motorola 3419
devresinin başlıca görevi iki dört tele
çevirmektir. Bunun yanında 3419 devresi abone hattını besler, devreyi aşırı
gerilime kaşrı korur, gözlem sinyalleri üretir.
Dış hat
modüllerinde iki teli dört tele çevirme işlemi opamplar yoluyla yapılır. Bu
yüzden de dış hatlarda 3419 devresi bulunmaz.
İç abone
modüllerinde her hat için kullanılan ikinci devre yukarda da söz ettiğimiz
National 3057 Codec’idir. Motorola 3419 devresinin gelen ve giden bölümleri
3057 devresinin analog giriş ve çıkışlarına bağlanır.
Dış hat
modüllerinde, abone devrelerinin yanısıra, her hat için bir dial pulse üretim
devresi bulunur (örneğin, Motorola 14408). Yine her hat için gelebilecek ücretlendirme sinyallerini çözümlemek amacıyla 12kHz’e
ayarlanmış bir ton çözümleyici (LM 567), hat üzerinden gelebilecek ani ve
yüksek gerilime karşı korunmak üzere bir Surge Arrester da bulunur.
İç ve dış
abonelerden gelen sayısal sinyaller Mitel 8980 Anahtarında anahtarlanır. Bu
devre ile Codec’ler arasındaki bağlantılar kabaca aşağıdaki gibidir:
Mitel 8980
devresi aynı anda 256 adet aboneyi anahtarlayabilir. Üzerinde 256 baytlık bir
bellek bulunur. 256 aboneden herbir örneklemede alınan değer bu yerlerde
saklanır. 8980 devresi bu değerleri her şekilde anahtarlayabilir. Örneğin, bir
aboneden gelen sinyali diğer abonelere göndererek konferans işlemini yapabilir.
Santrallarda her
türlü telefon çalışabilir. Şimdi bu telefon çeşitlerinden söz edelim.
Her telefon
makinesi basılan tuşları santrallara
iki yolla gönderebilir. Birinci yöntem geleneksel yöntemdir. Bu yöntemde
santral ile makine arasındaki akım belli sayıda kesintiye uğratılarak sinyal yollanır. Örneğin, “1”
tuşuna basıldığında akım bir kez kesilir, “2” tuşuna basıldığında iki kez
kesilir vs... Buna Dial Pulse Signalling denilir. Akım kesme işi ya mekanik
yolla yapılır ya da özel tümleşik devrelerle gerçekleştirilebilir. Bu tip sinyalleşmenin
kötü yanı yavaş olması (saniyede ortalama bir tuş bilgisi gönderilebilir) ve
hattaki gürültü yüzünden pulse’ların bozulması ve sonuçta yanlış numaranın
tuşlanabilmesidir.
İkinci ve daha
modern bir yöntemde akım kesintiye uğratılmaz. Bunun yerine her tuş için
değişik frekanslarda iki adet dalga üretilir
ve yollanır. Bu tip sinyalleşmeye de Dual Tone Multi Frequency
Signalling denir. Tuşlar ve frekanslar aşağıdaki gibidir:
Frekans |
1209 |
1336 |
1447 |
1633 |
697 |
1 |
2 |
3 |
A |
770 |
4 |
5 |
6 |
B |
852 |
7 |
8 |
9 |
C |
941 |
* |
0 |
# |
D |
Örneğin, 9 tuşu
için 1477 ve 852Hz frekanslarında iki adet sinüsoid dalga üretilir ve
gönderilir. Bu sinüsoid dalgalar özel devreler tarafından üretilir ve
çözümlenirler. Bu yöntem çok daha güvenilir ve hızlı bir yöntemdir. Bir
saniyede 10 rakam gönderilebilir. Üstelik gönderilen şey belli frekanslarda bir
dalga olduğundan yanlış algılanma diye bir şey olmaz.