Murat Yıldırımoğlu
Gümüzün en yaygın işletim sistemi dizisi olan Windows’un
tarihine bir göz atmaya ne dersiniz?
Windows 1.0
Windows serisinden ilk işletim sistemi Windows 1.0 olarak
1985 yılında piyasaya çıktı. 1.0 bir task-switcher
idi. Yani, birden fazla programı açabiliyor ama aynı anda tek bir program aktif
oluyordu. Diğerlerinin çalışması askıya alınıyordu. Kullanıcı askıya alınan bir
programa geçtiğinde bu sefer o program kaldığı yerden çalışmaya başlıyordu. Bu
ilk versiyon hiç tutulmadı. Tutulmamasının nedeni o sıralarda kullanılan
bilgisayarların donanım olarak yetersiz kalmasıydı. PC’ler o zamanlar grafik
düşmanı bir yapıya sahiptiler. Ayrıca, bilgisayarlar henüz bugünkü yaygınlık
düzeyine ulaşmamışlardı ve o zamanın kullanıcıları daha teknik kökenli kişiler
idi. Bu da grafik arabirimli bir sistemden yararlanabilecek insanların azlığı
anlamına geliyordu. Son bir neden ise Microsoft’un grafik kullanıcı
arabirimleri üzerine çok deneyimli olmamasıydı.
Bu ilk sürüm, 1984 yılında piyasaya çıkan Apple
Macintosh’a karşılık olarak üretilmişti. Macintosh başından itibaren grafik
temelli olarak tasarlanmıştı. PC’ler ise metin temelli sistemler olarak işe
başladılar. Bu da grafik temelli bir yapıya uyarlanmalarını zorlaştırdı. Bu
yapı bugün bile olumsuz etkilerini hissettiriyor.
Windows 2.x
Microsoft’un ikinci girişimi de pek parlak olmadı. 1987
Yılında piyasaya sürülen Windows 2.0
grafik temelli olmasına karşın doğru dürüst ikon bile kullanmıyordu. Daha çok grafik ortamında gerçekleştirilmiş
metin temelli bir sistemdi. Çünkü daha iyi grafikler için gereken güçlü
işlemciler halen ortada yoktu. Gerçi Intel 1985 yılında 80386’yı çıkarmıştı ama
piyasada en yaygın işlemciler 8088 ve 80286
idi. Zaman içinde Microsoft, Windows’un 80286 işlemcilerinin gücünden
yararlanmasını sağlayan Windows/286 versiyonunu çıkardı. Bütün dezavantajlarına
karşın bu versiyonun kullanımı yine de DOS’tan daha kolaydı ve kullanıcının
birden fazla programı çalıştırabilmesine olanak sağlıyordu. Ama hem 8088
versiyonu hem de 286 versiyonu halen birer task-switcher’dı. Çokgörevli (Multitasking) bir yapıda değildi. Task switching’de birden fazla program
çalıştırılabilir ama yalnızca öndeki program iş yapar. Arka plandaki
programların işleyişi askıya alınır. Çokgörevli çalışmada ise hem ön hem arka
plandaki programlar çalışmalarını sürdürürler. 1988’de çıkartılan Windows/386
versiyonunda çokgörevlilik sağlanıyordu.
Ama çokgörevlilik var çokgörevlilik var. Windows/386 ile gelen (ve
Windows NT ile Windows 95’e kadar süregelen) çokgörevlilik işbirlikçi bir
çokgörevlilik (cooperative multitasking)
idi. Işbirlikçi çokgörevlilikte birden
fazla program aynı anda çalışabilir. Arka plana alınan programların çalışması
devam eder. Programlar birbileri ile iyi geçinmek yani, işbirliği yapmak
zorundadırlar. O anda çalışan bir program bir süre sonra CPU zamanı, sabit
disk, COM portları vb. sistem
kaynaklarını diğer programlara sunarak onların da çalışmasını sağlar. Ama kötü
yazılmış bir program bütün sistem kaynaklarına el koyabilir. Diğer programların
çalışıp çalışmamasına yalnızca o program karar verebilir. Buna karşılık Windows
95’de ve Windows NT’deki çokgörevliliği işletim sistemi yönetir. Hangi
programın hangi sistem kaynağına ne kadar süre ile sahip olacağını işletim
sistemi belirler. Programlar için işletim sistemi tarafından belirlenen süre
sonunda işletim sistemi devreye girer ve sistem kaynaklarını bir diğer programa
aktarır. Bu türden çokgörevliliğe önceden belirlenmiş çokgörevlilik denir (preemptive multitasking).
Windows 2.0’ın üç versiyonu da piyasada tutulmadı. Üç versiyonun da kullanıcı
arabirimi yeterince basit ve kullanışlı değildi. Ayrıca üçü de yeterince
güvenilir değildi
Windows 3.x
1990 yılının 22 Mayıs’ında büyük bir kampanya eşliğinde
piyasaya çıkartılan Windows 3.0, önceki
versiyonların tersine çok başarılı oldu. Bellek kullanımının gelişmiş olması
gibi güçlü teknik özelliklerinin yanısıra kullanıcı arabirimi de olağanüstü
gelişmiş idi. Ikonlar ilk kez burada
yoğun bir şekilde kullanılmaya başladılar. Birçok kişinin Windows ile
özleştirdiği Program Manager arabirimi de bu versiyonda ortaya çıktı. En
önemlisi de, birden fazla programın aynı anda oldukça sorunsuz bir şekilde
çalışabilmesiydi. Kuşkusuz Microsoft bu versiyonda da bazı ödünler verdi.
Örneğin, 8088 işlemcili, düşük konfigürasyonlu
bilgisayarların da Windows 3.0’ı çalıştırabilmeleri göz önünde
tutulmuştu. 8088’in çalışabileceği son Windows versiyonu Windows 3.0 oldu.
Windows 3.0 piyasada çok iyi karşılandı. Ama
kullanıcıların sayısının artmasıyla birlikte sorunlar da ortaya çıkmaya
başladı. Çıkan sorunların büyük kısmı düşük konfigürasyonlu makinalar
düşünülerek verilen ödünlerden kaynaklanıyordu. Örneğin, Windows 3.0 gerçel
modda (real mode) çalıştırılabiliyordu ama bu bu modda hiç de güvenilir
değildi. Işletim sistemi bu modda
çalışırken kötü yazılmış bir program sistemi çökertebilirdi. Korunmalı modda
(protected mode) çalışan bir işletim sistemi ise bu türlü programların sisteme zarar vermesini daha
iyi engelleyebilirdi.
Bir başka sorun da ünlü geri dönülemez uygulama hatasıydı
(unrecoverable application error, UAE). Bu hataların çoğunda Windows’un bir
kusuru yoktu; programlar bir dosyayı açmaya çalışmadan önce böyle bir dosyanın
var olup olmadığını kontrol etmiyorlar ya da olmayan bir sistem kaynağına
ulaşmak istiyorlar ya da buna benzer bir hata yapıyorlar ve sistem çöküyordu.
Bütün bu sorunlara çare olarak Microsoft, Windows 3.1
versiyonunu çıkardı. Bu versiyonda kullanıcıya yeni gelen çok az şey vardı. Ama
asıl farklılık küçük ayrıntılarda ve sistemin derinliklerindeydi. Bu versiyonda
UAE’ler hemen hemen ortadan kayboldular. Çünkü Microsoft artık sistemden bir
şey istendiği zaman isteğin geçerli olup olmadığını araştıran mekanizmalar
eklemişti. Bir uygulama diskte yer alan bir dosyayı istediği zaman ya da benzer
bir iş yapmak istediği zaman Windows
ilk önce işin yapılabilirliğini kontrol ediyordu (örneğin, istenilen dosyanın
diskte yer alıp almadığını kontrol
ediyordu). Bu özellik birçok yazılımevinin ürettikleri yazılımları gözden geçirmesini sağladı. Yazılımevleri sorun çıkarmaya aday
kısımları inceleyip yazılımlarını neredeyse yeniden yazdılar. Bütün bunlara
karşın yine de sistem bütünlüğünü bozan
uygulamalar ortaya çıkıyordu. Bu durumda sonuç genel koruma hatasıydı (general
protection fault, GPF). Yani, UAE’ler ortadan kalktı ama şimdi de yerine
GPF’ler geldi. Bir sorun çıktığı zaman kullanıcı açısından değişen tek şey
gelen mesajdı. Ama Windows 3.1, GPF’lerden sonra kendini daha kolay
toparlayabiliyordu. Windows donup kalmadan önce en azından hatanın nedenini
gösterebiliyordu. UAE’ler ise genelde Windows’un tanımlayamadığı hatalardan
çıkıyordu. Bu fark, üreticilerin programlardaki hataları daha kolay
görebilmelerini sağlıyordu. Bunların yanısıra ortalama bir kullanıcı şimdi çok
daha az hata, yani GPF, ile karşılaşıyordu.
Microsoft Windows 3.1 ile birlikte daha da gelişmiş ve
güvenilir hale getirilmiş bir bellek düzeni sağladı. Windows 3.1 sanal bellek
kullanabiliyordu; yani, sabit diskin bir bölümü RAM bellek gibi
kullanılabiliyordu. Microsoft bu ek belleğin bir bölümünü daha gelişmiş, 16 bitlik aygıt sürücüleri sağlamak için
kullandı. 16 bitlik sürücüler korunmalı modda çalıştığı için Windows 3.1
8088’li bir makinada kullanılamıyordu.
Windows for Workgroups 3.11
Windows 95 öncesi en güvenilir, en sağlam Windows
versiyonu Windows for WorkGroups 3.11 oldu. Bu versiyon aslında öncekilere göre
çok daha iyi bir ağ desteği sağlamak için üretilmişti ama özellikleri yüzünden
tek başına çalışan PC’lere bile yüklenmeye başladı
Bu versiyon ile birlikte, birkaç bilgisayarın bulunduğu
ortamlarda, başkaca bir ağ işletim yazılımı kullanmadan bir bilgisayar ağı oluşturmak mümkün
oluyordu. Ayrıca elektronik posta için Microsoft Mail ve iş düzenini sağlamak
için Scheduler programını da içeriyordu.
3.11’in daha güvenli olmasının nedeni ise önceki
versiyonlarda bulunan hataların (bug) çoğunun temizlenmesiydi. Ayrıca 32 bitlik
disk erişimi gibi yeni ve performansı arttıran özellikleri de vardı. Ama halen
yeterince güvenilir bir sistem değildi. Olması da mümkün değildi. Çünkü önceki
Windows versiyonları gibi o da disk erişimi ve benzeri işler için DOS’u
kullanıyordu. Korumalı modda çalışan, birden fazla programı aynı anda
çalıştıran bir işletim sistemi alt düzey işler için gerçel mod, tek-görevli bir
sistemi kullanırsa sorunların çıkması kaçınılmaz.
Windows NT
DOS ve OS/2’dan sonra Microsoft’un üçüncü tam-tekmil
işletim sistemi denemesi Windows NT oldu. Windows NT’yi Digital’dan transfer
edilen bir grup yazdı. Digital’ın WAX bilgisayarlarında kullanılan VMS işletim
sistemini de bu grup yazmıştı (Windows NT’nin kısaltması WNT’yi oluşturan
harflere bakarsanız herbirinin VMS kısaltmasındaki harflerden sonra geldiğini
görürsünüz). Windows NT, daha önceki Windows
yazılımlarından farklı olarak DOS’a gerek duymayan tam bir işletim sistemi idi.
DOS/Windows ikilisi varken NT’ye niçin gerek duyulduğu
sorulabilir. Bu sorunun yanıtını şöyle verebiliriz. DOS ortada durduğu sürece
güvenilir, hızlı, çağa uygun bir işletim sistemi oluşturmak hayaldi. Yaratılan
herşey DOS’un kısıtlamaları yüzünden yetersiz kalmaya mahkumdu. Microsoft bu
yazılımlarla büyük işyerlerine giremiyor, ciddi uygulamalar gerçekleştiremiyordu. Büyük işyerleri kullanımı
kolay, grafik arabirimli ama çok daha güvenilir ve güçlü bir işletim sistemi
istiyorlardı.
Windows NT güvenilir bir yapıdaydı. Buradaki çok
görevlilik yapısının preemptive olduğunu yukarda söylemiştik. Ayrıca
uygulamaların doğrudan donanıma (disk, görüntü kartı, faks-modem kartı vb.)
erişimi yasaklanmıştı. Daha önceki uygulamalar performanslarını arttırmak için
DOS’u atlayıp donanıma doğrudan erişmek eğilimindeydirler. Bu da sistemin
kararlılığını (stability) azaltıyordu. NT’de ise uygulamalar donanıma doğrudan
erişemiyordu. İsteklerini çekirdek (kernel) modunda çalışan yönetici hizmetlere
iletiyorlardı. Yönetici hizmetler isteklerin uygun olup olmadığına bakıyor,
uygunsa istekleri yerine getirip sonuçlarını uygulamalara bildiriyordu.
NT aynı zamanda Microsoft’un ilk 32 bitlik işletim sistemi
idi. PC dünyasında 32 bitlik ilk işlemci, 80386, 1985 yılında piyasaya çıkmıştı
ama 1993 yılına kadar bu işlemcinin kaynaklarını sonuna kadar kullanan bir
işletim sistemi üretilememişti. İşletim sisteminin 32 bitlik olması işlemlerin
daha hızlı yapılabilmesini ve daha büyük belleklere daha kolay erişimi
sağlıyordu.
NT başlangıçtan itibaren çokişlemcili (multiprocessing)
çalışabiliyordu. Yani, bilgisayarda birden fazla işlemci bulunuyorsa işleri
eşit bir şekilde bu işlemcilere dağıtabiliyor ve sistem performansını
arttırabiliyordu. Daha önceki işletim sistemlerinin tersine NT, Intel işlemcilerine mahkum değildi. NT, Digital’ın
Alpha, Silicon Graphics’in MIPS ve IBM/Motorola/Apple üçlüsünün PowerPC
işlemcisi ile de çalışabiliyordu (yakın zamanlarda MIPS ve PowerPC işlemcileri
için NT geliştirilmesi işine son verildi). Bu işlemciler arasında halen en iyi
fiyat/performans oranı Intel işlemcileri ile elde ediliyor. (Burada Intel
derken aslında bir platformu, i386 platformunu, kastediyorum. Intel firmasının
işlemcileri dışında, AMD ve Cyrix işlemcileri de bu paltformda yer alıyorlar.
Hatta AMD işlemcileri çoğu zaman performans bakımından Intel işlemcileri
geçiyorlar.)
Microsoft, NT’yi ilk olarak sunucu bilgisayarlarda
kullanılmak üzere tasarladı. Bu yüzden de üzerinde çalışabileceği
bilgisayarın oldukça yüksekti
özelliklere sahip olması gerekiyordu. Hızlı bir işlemci ve en az 16MB bellek
istiyordu. Yeni bilgisayar alanlar bu özellikleri küçümseyebilirler; çünkü
aldıkları bilgisayarlar şu anda en azından 633MHz’lik bir Celeron’a ve 64MB’lık
bir belleğe sahip. Ama NT’nin ilk çıktığı zamanlarda (çok değil, 1993 yılında)
bu özellikler küçük bir servet anlamına geliyordu.
Microsoft’un daha sonra geliştirdiği workstation versiyonu
NT’nin daha düşük konfigürasyonlu makinalarda da çalışmasını sağladı. Düşük
konfigürasyon diyoruz ama yine de bu versiyon için de en az 12 MB gerekiyordu.
Bu versiyon daha az kullanıcı, daha az sayıda bir arada çalıştırılabilecek
işlemci vb. şeyler demekti.
Paranın ikinci planda, güvenilirlik ve performansın ilk
planda kaldığı büyük işyerlerinde, devlet dairelerinde NT ilgi çekmeyi başardı.
Ama bütün parlak özelliklerine karşın NT bir türlü yayılamadı.
Değerlendirmelerde hep yüksek puanlar ve övgüler alıyordu. Ama Microsoft’un
istediği yalnızca güzel değerlendirmeler değildi. Microsoft, hiç bir zaman
kısıtlı pazarlara yönelik üretim yapan bir firma olmadı. Onun için başarı,
ürününün 10-20 bin değil, 10-20 milyon adet satmasıydı. NT, hem donanım olarak
zamanına göre üstün ve pahalı bir donanım gerektirmesi, hem de bu işletim
sistemi için yazılmış 32 bitlik programların piyasada bulunmaması yüzünden bir
türlü yaygınlaşamıyordu.
Bu ortamda ne yapılabilirdi? Ya bu projenin batak olduğuna
karar verip başka şeyler denenecekti ya da bu ürünün yaygınlaşmasını
kolaylaştıracak yeni hamleler düşünülecekti. Microsoft daha önce de, daha sonra
da, batak projelerin içerisine girmiş ama vazgeçmesini bilmişti. NT’de durum
değişikti: Microsoft, NT’ye güveniyordu; vazgeçmek niyetinde değildi.
Microsoft’a göre NT sıradan bir ürün değildi. Firmanın bütün geleceğini
bağladığı bir projeydi bu.
NT’den vazgeçilmeyecekse onun yaygınlaşmasını engelleyen
unsurlar temizlenmeliydi. Kullanıcıları hem donanım olarak hem de yazılım
olarak NT’ye uygun bir duruma getirmek gerekiyordu.
Microsoft’un donanım tarafında çok şey yapması gerekmedi.
1990’ların ortalarından başlayarak yarıiletken teknolojisinde akıl almaz
ilerlemeler gerçekleşti. Birim hacme daha çok devre sığdırılırken fiyatlar sürekli
düşmeye başladı. Birkaç örnek vermek isterim: 1995 Temmuzunda, Intel’in Türkiye
temsilcisi olan Empa’da çalışırken, Pentium 75 işlemciyi 350 dolardan
satıyorduk. Şu anda ise 1.4GHz’lik bir Pentium IV işlemci hemen hemen aynı
fiyata satılıyor. O zamanlar bilgisayarımın belleği 4MB iken şimdi yalnızca
görüntü kartımın belleği 16MB. Yine o zamanlar bilgisayarımın sabit diski 80MB
iken şimdi tam 45GB’lık bir sabit diskim var.
Yazılım tarafında ise yapılacak çok şey vardı. Yazılım
firmaları 10-20 bin satan NT için 32 bitlik program üretmeye yanaşmıyorlardı.
Haklıydılar. Öbür yanda yüzlerce milyona ulaşan bir Windows 3.1 piyasası vardı.
Onları ikna etmek için denklemin öbür tarafına, yani kullanıcı tarafına geçmek
ve önce onları 32 bitlik ortamlara taşımak gerekiyordu. Eğer kullanıcılar 32
bitlik bir işletim sistemine geçerlerse yazılım firmaları da 32 bitlik program
üretmeye başlayacaklardı. Buradan
hareket eden Microsoft, tarihinin en masraflı tanıtım kampanyası ile duyurduğu
Windows 95’i üretti. 1995’in Ağustos ayında bu işletim sistemi piyasaya
çıkarken Türkiye’de Ali Kırca Taksim’den canlı yayın ile bu ürünü tanıtıyordu.
Gazeteler, dergiler, televizyonlar bu yeni ürünün tanıtımıyla dolup taşıyordu.
Eşimin memleketi olan ve temelde tütüncülükle uğraşan Akhisar’da bile
bilgisayarla ilgilendiğimi duyan kişiler bana Windows 95’i soruyorlardı. Böyle
bir şey daha önce yaşanmadığı gibi daha sonra da yaşanmadı.
Windows 95
Microsoft, Windows 3.11 ve DOS 6.22 ikilisi sonrasında,
kullanıcıların önünde bulunan bilgisayarlarda çalışacak yeni bir işletim
sistemi çıkaracağını açıkladı. Bu yeni sistemde DOS’a gerek kalmıyordu.
Kullanıcılar başından sonuna dek grafik ve dost bir ortamda
çalışabileceklerdi.Bu yeni sistem 1995 içinde çıkarıldığı için Windows 95 olarak
adlandırıldı. 1995’in Ağustos ayında
tarihin gördüğü en büyük bilgisayar kampanyası eşliğinde piyasaya sürülen bu sistem çok tutuldu. Daha ilk haftada
milyonun üzerinde satış rakamlarına ulaştı.
Windows 95’de DOS ortadan kalktı ama geriye doğru uyumluluk
yüzünden büyük ödünler verildi. Örneğin, 32 bitlik olduğu söylenen Windows
95’de çok yoğun bir şekilde 16 bitlik kodlar kullanılıyordu. Ama bu sayede de
daha önceki programlarla ve ürünlerle sorunsuz bir şekilde çalışma
sağlanıyordu. Ayrıca Windows 95’in
Tak-çalıştır (Plug-and-play) özelliği sayesinde bilgisayara yeni
parçalar eklemek çok kolaylaşıyordu.
Windows 95’de bütün Windows DLL’leri ve destek kodları
korumalı modda çalışıyordu. DOS uygulamalarını çalıştırmak için bir sanal
makina (virtual machine) oluşturuyor ve bu makina üzerinde bir DOS kopyası
çalıştırıyordu. Tak-çalıştır özelliği
olmayan makinalarda bir kısım BIOS fonksiyonları için destek sağlıyor ve
gerçel-mod sürücüler kullanan çok eski kartları bile destekliyordu.
Windows 95 gerçel mod sürücüleri
dışında tamamen korumalı modda çalışıyor ve Windows NT’nin 32 bitlik
programlama arabiriminin bir alt kümesini kullanıyordu.
Windows 95, daha önceki Windows versiyonlarından daha iyi,
daha hızlı ve daha güvenilir çalışmakla kalmıyor kullanıcıya yeni bir grafik
arayüzü de getiriyordu. Bu arayüz çok tutulunca uyumluluğu sağlamak için
Windows NT 4.0’a da yerleştirildi.
Yukarda saydığımız kısımlar dışında Windows 95 ile
kullanıcıların elektronik posta ve iletişim gereksinimlerini karşılayan MAPI ve
TAPI desteği, az sayıda bilgisayardan oluşan küçük bir bilgisayar ağını çok
kolay kurabilme desteği de sağlanıyordu.
Windows 95’de her türlü program çalışıyordu ama bu işletim
sisteminden en yüksek yararı sağlamak için 32 bitlik programlar kullanmak
gerekiyordu. Windows 95’in yaygınlaşmasıyla birlikte yazılım firmaları hızla 32
bitlik program üretmeye başladılar. Windows 95 için üretilen 32 bitlik
programların hemen hepsi NT üzerinde de çalışıyordu. Microsoft böylece yazılım
piyasasını da istediği gibi 32 bitlik bir yapıya kavuşturdu.
Windows NT 4.0
Windows NT’nin en son versiyonu olan NT 4.0, 1996 yılında
piyasaya çıktı. NT 4.0’daki en büyük yenilik
1995 yılında piyasaya çıkan Windows 95’in arayüzünü kullanması idi.
Bunun yanısıra bir DNS sunucu hizmetinin işletim sisteminde yer alması ve
grafik altsisteminin çekirdek kipine taşınması gibi bazı ufak tefek
değişiklikler vardı. Ama özellikle grafik altsisteminin çekirdek kipine
taşınmasıyla birlikte artan grafik performansı, bilgisayar destekli tasarım
programı (CAD) üreticilerini NT’ye çekti. NT halen CAD için en çok tercih
edilen platform niteliğini taşıyor.
Windows NT 4.0 geriye doğru uyumluluk konusunda Windows
95’in çok gerisindedir. Windows 95’in çalıştırdığı birçok DOS ve 16 bitlik
Windows uygulamalarını NT 4.0 çalıştırmaz. Çalıştırmaması da gerekir. Çünkü bu
çalışmayan programlar ya doğrudan donanıma müdahale eden ya da ciddi bir şekilde sistem bütünlüğünü
ve güvenilirliğini ihlal eden programlardır. Bu türlü programları çalıştırmak
istiyorsanız işletim sistemi olarak Windows 95’i seçebilirsiniz. Ama en iyisi programlarınızı yenilemektir.
Windows NT 4.0 piyasada büyük bir başarı sağladı ve
sağlamaya devam ediyor. Şu anda hem Türkiye’de hem de dünyada en çok kullanılan
ağ işletim sistemi Windows NT 4.0. Ağ işletim sistemleri pazarında başa güreşen
ve yakın zamana kadar fiilen tekel olan Novell’in pazar payı gitgide küçülüyor.
Bu güçlü rakibinden kısa zamanda sıyrılan NT 4.0’ın şu anda en büyük rakibi
Linux. Linux, amatör ve kısıtlı bir proje olarak yola çıkmışken Microsoft’a bir
seçenek bulmaya çalışan firmalar ve kişiler tarafından keşfedildi. Bu kişiler
ve firmalar şu anda en küçük ortamlardan en büyük sunuculara kadar her ortamda
Linux’u kullanma çabası içindeler.
Windows NT 4.0’ın iki versiyonu var: NT Server ve ve NT
Workstation. Workstation versiyonu tek başına çalışacak bilgisayarlar için ya
da az sayıda bilgisayarın kendisine bağlanacağı bilgisayarlar için kullanılıyor.
Server versiyonu ise çok sayıda bilgisayardan oluşan ağlara hizmet vermek için
kullanılabilecek bir sistem. Workstation versiyonunun çalışabilmesi için en az
12MB bellek gerekirken server versiyonu için en az 16MB bellek gerekiyor. Ama
her iki versiyon için de aslında 32MB’dan aşağısı önerilmiyor.
Yukarda sırasıyla task-switching, cooperative
multitasking, preemptive multitasking ve multiprocessing terimlerini açıkladık.
Windows 95 ve Windows NT ile birlikte yeni bir terim daha karşımıza çıkıyor: Multithreading.
Şimdi bu kavramı açıklayalım.
Bir task (görev) çalışmakta olan bir programdır. Bir
program, kullanıcı tarafından çalıştırılan
bir program olabileceği gibi sistem tarafından çalıştırılan programlar da
olabilir. Örneğin, Windows’u başlattığınızda çalışan ortada hiçbir program yok
gibi görünür. Oysa işletim sistemi, Explorer ya da Program Manager gibi
programları, ağa erişim sağlayan
programları, tanımlanmışsa yazıcı kuyruklarını çalıştırır durumdadır.
Task yerine process (süreç) terimi de kullanılır.
Windows 3.1’de her bir uygulama tek bir göreve karşılık
geliyordu. Windows 95 ve Windows NT’de ise bir uygulamada birden fazla görev
bulunabilir. Bir uygulama içindeki işletilebilir en küçük kod parçasına,yani
görev parçasına thread denir.
Uygulamalarda birden fazla thread’e izin veren işletim sistemine de multithreaded denir. Windows
95 ve Windows NT multithreaded işletim sistemleridir. Multhtreaded yapı,
uygulamaların içindeki küçük görevlerin (thread’lerin) birbirlerinden bağımsız
çalışabilmelerini sağlar. Bu özellik
en çok çokişlemcili (multiprocessing) sistemlerde işe yarar.
Çokişlemcili sistemlerde işletim sistemi uygulamaları ya da uygulamaların
içinde bulunan thread’leri sistemdeki işlemcilere dağıtır. Bu da sistem performansını önemli ölçüde arttırır. Ama
tek işlemcili bir bilgisayarda bile multithreaded yapı performans artışı
sağlar. Örneğin, Windows 95 için yazılmış bir elektronik tablolama programında
thread’lerin birisi tablonun yeniden hesaplanması işi ile uğraşırken diğeri
basım işlemi yapabilir.
Windows 2000
Microsoft, Windows NT 4.0’ın bir üst sürümü için
adlandırma kuralını değiştirdi. Bu sürümün adı Windows 2000 oldu. Bu pek de
parlak bir düşünce değildi ve diğer Windows ürünleriyle karıştırılmasına neden
oldu. Hatta bu yüzden Windows 2000’in yeni sürümü için adlandırma kuralı tekrar
değiştiriliyor. Windows 2000 Server’in yeni sürümü Windows Server olarak
adlandırılacak.
Peki, 2000 yılının 17 Şubatında piyasaya çıkan Windows 2000
ne gibi yenilikler içeriyor? Baş yenilik dizin (directory) hizmetleri
konusunda. “Directory” terimi Microsoft tarafından uzun zaman sabit diskteki
bölümleri göstermek için kullanıldı. Ama uzun bir süre önce Microsoft disk
bölümleri için folder (klasör) terimini kullanmaya başladı. Dizin, şu anda, bir
sistemdeki nesnelerin bilgisi demek. Örneğin, telefon dizini kişilerin ad ve
telefon numarası bilgisini içerir. Bir işletim sisteminin dizini ise
kullanıcıları, bilgisayarları, yazıcıları, paylaşım alanlarını vb. nesneleri
içerir.
NT’nin bir dizin
hizmeti vardı. Örneğin, User Manager for Domains programı ile dizin
içindeki kullanıcılara, Server Manager programı ile de dizin içindeki
bilgisayarlara erişebiliyordunuz. Ama bu dizinin bazı sorunları vardı: Yönetimi
tutarlı bir arabirimle yapılmıyordu; her iş için ayrı ayrı programlar
kullanılıyordu. Dizin içindeki nesnelerin sayısı üzerine sınırlar bulunuyordu.
Örneğin, bir NT etki alanı içinde ortalama olarak birkaç bin kullanıcı
tanımlanabiliyordu. Dizin hizmetlerini üstelenen bilgisayarlar (PDC ve BDC’ler)
katı bir şekilde tanımlanıyordu: Normal
sunuculardan PDC-BDC durumuna, PDC-BDC’lerden normal sunucu durumuna
geçiş mümkün değildi. Bu ve benzer kısıtlamalar Windows 2000’in dizin hizmeti
Active Directory’de giderildi.
Active Directory dışında Windows 2000, Plug-and-play desteği, USB desteği, enerji yönetimi desteği gibi yeni
teknolojilere destekler de içeriyor. En
güzel özelliklerinden birisi de NT’ye göre çok daha az yeniden başlatılması:
NT’ye yeni bir hizmet, kart, protokol yüklediğinizde sistemi yeniden başlatmanız gerekir. Windows 2000’de toplam
olarak altı-yedi yerde yeniden başlatmak gerekiyor.