Amerika Karşıtlığı
Toplumumuzda büyük bir Amerika karşıtlığı var. Türkiye’de ve dünyada olan biten her türlü olumsuzluk Amerika’ya bağlanıyor. Deniz Baykal kendisini Amerika’nın devirmek istediğini söylüyor. Bir emekli general (İzzettin İyigün)terfi alamadan emekli edilmesini Amerika’nın kendisini istememesine bağlıyor (22 Haziran 2004, Hürriyet). TEMA Vakfı başkanı Hayrettin Karaca, Amerika’nın 1050li yıllarda gönderdiği tarım aletlerinin topraklarımızı mahvettiğini (bunun bilinçli yapıldığını) iddia ediyor. Kombassan Holding’in patronu Haşim Bayram Amerika’da aldıkları market şirketinin başına getirdikleri kadın yöneticinin CIA ajanı çıktığını ve paraları alıp kaçtığını açıklıyor. Sağcı, solcu, dinci herkes başına gelen her kötülüğü Amerika’ya bağlıyor. Amerika’nın Türkiye’yi ve dünyayı sömürdüğü, her yerde savaş çıkarttığı ve savaşan taraflara silah satarak ekonomisini ayakta tuttuğu iddia ediliyor. Amerika’nın ürettiği bilinç denetim cihazlarıyla insanların bilinçlerini denetlediği bile söyleniyor. Hatta Amerika’nın aya adam falan göndermediği bile iddia ediliyor: Bu iddiada bulunanlara göre Amerika herşeyi fotoğraf stüdyolarında halletmiş.
Türkiye'deki ve dünyadaki Amerikan karşıtlığının çoğunlukla
yanlış temellere dayandığını düşünüyorum. Bu karşıtlığın kökeni biraz gerilere,
geçtiğimiz yüzyılın başına kadar gidiyor.
2004 yılında Time dergisi bir sayısında dünyadaki en etkili yüz kişiyi konu
alan bir yazı yayınladı. Bence o listede yer alanların hiçbiri dünyanın şu
andaki hali üzerinde etkili değil. 20. yüzyıl boyunca ve içinde
bulunduðumuz 21. yüzyılda en etkili kişi Lenin'dir.
Lenin çoktan yanlışlanmış bir görüşü, Marksizmi, ortaya koyduğu Emperyalizm
kuramı ile diriltti. Marksizme göre kapitalizm kendi iç çelişkilerinin
sonucunda ve işçi sınıfının eliyle çökecekti. Tarih ve ekonomik gelişim
Marksizmi doğrulamadı; kapitalizm çökmedi.
Lenin kapitalizmin çökmeyişini emperyalizme bağladı. Ona göre kapitalist
devletler kapitalist olmayan ülkeleri sömürerek yeni, taze kaynaklar elde
ediyorlardı. Bu kaynakları hem kendi işçi sınıflarını susturmak hem de kaçınılmaz
olan çöküşü engellemek için kullanıyorlardı.
Marksizm gibi Lenin'in Emperyalizm kuramı da yanlıştı çünkü kapitalist olmayan
ülkelerde HİÇBİR ZAMAN kapitalist ülkelerin iç çelişkilerini gidermeye
yetecek miktarlarda değer üretilemedi.
Ama bu yanlış gelişmemiş ülkelerin insanlarının Emperyalizm teorisini
benimsemesine engel olmadı. Şu anda Türkiye’de ister dinci, isterse Atatürkçü
olsun, isterse sağ ya da sol uçta ya da ortada olsun insanların çoğunluğu
Amerika başta olmak üzere batılı kapitalist devletlerin kendilerini sömürdüğünü
düşünüyor. Amerikaya karşı yoğun düşmanlığın kökeninde bu yatıyor: Biz
yoksuluz, çünkü onlar zengin. Biz kötü yaşıyoruz çünkü onlar iyi yaşıyor.
Üstelik bütün bunları da bizi sömürerek yapıyorlar.
Halbuki bilimsel incelemeler, hesaplar Amerika'nın örneğin Türkiye'yi
sömürmediğini ortaya koyuyor. Değerli bir ekonomist olan Asaf Savaş Akat bundan
yaklaşık 20 yıl önce yayınladığı bir kitapta (Alternatif Büyüme
Stratejileri ve Türkiye) son 50 yıl boyunca Amerika'dan Türkiye'ye net bir
kaynak akışı olduğunu ortaya çıkardı; tersini değil. Yani, biz Amerika’yı
sömürmüşüz, Amerika bizi değil.
Amerika’nın silah satarak ekonomisini düzelttiği de doğru değil. Amerika’nın silah satışları çok uzun yıllardır yıllık 10 milyar dolar değerinde. Bu rakam çok çok küçük bir rakam. Amerika’nın yıllık gayri safi milli hasılası 2000 yılında 10.5 trilyon dolardı. Yani, Amerika’nın silah satışlarından elde ettiği para dişinin kovuğuna gitmez. Üstelik birçok zaman, ülkeler istese de Amerika silah satmıyor; Kıbrıs Savaşı’ndan sonra Türkiye’ye silah ambargosu koymasını ve bize yıllarca silah satmamasını anımsayın.
Yıllık silah satışı 10 milyar dolar civarında olan Amerika’nın yıllık yardım
bütçesi (kredi falan değil, yardım) yaklaşık 20 milyar dolar. İngiltere’nin
yıllık yardım bütçesi 8 milyar dolar. Yani, gelişmiş ülkeler silah satışından
kazandıklarının kat kat fazlasını yardım olarak
dünyaya dağıtıyorlar.
Amerika'nın ya da diğer batılı ülkelerin refahının bir
numaralı nedeni insanlarının çalışkanlığıdır, üretkenliğidir, yaratıcılığıdır.
Bizim içinde bulunduğumuz durumun başlıca nedeni bizim tembelliğimiz,
kolaycılığımız, hazırlopculuğumuz, kısırlığımızdır. Bunun böyle olduğu
anlaşılmadığı sürece biz Amerika hakkında abuk sabuk görüşler, iddialar sürmeye
devam edeceğiz ve dünyada anlam ifade etmeyen, bir değer üretemeyen, çeşitli
komplo teorileri ile kendini avutan bir topluluk olarak kalacağız.