Değinmeler
(Bu yazıyı PC!
dergisinin -29 Eylül 1997 tarihli sayısında yazmışım. Amacım da derginin önceki
sayılarında yer alan haberleri, iddiaları değerlendirmekmiş. Aradan 5 yıl
geçtiği halde pek güncelliğini kaybetmemiş olduğunu görüyorum. Yazının sonunda
da adı geçen kişilerin şimdiki durumlarına ilişkin bilgiyi bulabilirsiniz. Murat
Yıldırımoğlu)
Şu anda okumakta
olduğunuz PC! Dergisi yayınlanmaya başlayalı altı ay oldu. Bu süre içinde
dergide çok sayıda yazı yayınlandı. Bu yazılardan hem bilgi hem de keyif
aldığınızı umuyoruz.
Yayınlanan
yazılar içinde bazı iddialar var ki, düşünüp itiraz etmemek olanaksız. Bu
yazıda, geçmiş sayılarda yayınlanan yazılardan bazı alıntılar yapıp sizinle
birlikte tartışmak istiyorum.
Cem Tecimen’in sektörün önde gelen isimleri ile yaptığı
röportajları ilgiyle izliyorsunuz sanırım. Kendi açımdan bu röportajları çok
yararlı buluyorum; çünkü sektöre ilişkin bilgileri birinci elden alabiliyorum.
Ama bu röportajlar sırasında bazıları oldukça savruk iddialarda bulunuyorlar. Örneklerini
aşağıda bulacaksınız.
Windows 95- Windows 3.1
7. Sayıda Cem Tecimen, Microsoft Türkiye’den
Haluk Maga ile konuşuyor; sayfa 8. Haluk Maga, Windows 95’i anlatırken
bakın ne diyor:
“Windows 95, 32 bitlik bir yapı altında kuruluyor. Bu yapı
ne kazandırıyor? Bir defa multitasking dediğimiz,
birden çok işlemi bir arada yapabilme özelliği getiriyor.”
Şimdi sayın Haluk
Maga’ya sormak lazım: Windows
95’den önce biz multitasking yapamıyor muyduk? Birden
fazla işlemi bir arada yapamıyor muyduk?
Bu soruların yanıtı
ancak “yapabiliyorduk” şeklinde olabilir. Windows 95
öncesi en yaygın işletim sistemi olan DOS+Windows 3.1
ile de biz, birden fazla programı aynı anda çalıştırabiliyorduk. Hatta hatta, Haluk Maga şaşırabilir ama
bu aynı anda çalışan değişik programlar arasında veri alışverişi bile
yapabiliyorduk.
Windows 95
öncesinde birden fazla program işbirlikçi bir yapı içinde çalışabiliyordu. Yani
programlar, kullanmakta oldukları sistem kaynaklarını kendi rızalarıyla başka
programlara devrediyorlardı.
Windows 952in
getirdiği yenilik multitasking değildir. Multitasking’in, yani birden fazla programın aynı anda
çalışması yönteminin değişmesidir. Windows 95 altında
programların bir arada çalışmasını işletim sistemi yönetir. Bu daha iyi bir multitasking yöntemidir çünkü kötü yazılmış bir programın
sistem kaynaklarını serbest bırakmaması gibi bir durumu engeller. Ama bunu
söylemek başka şeydir, “Windows 95 ile birden çok
işlemi aynı anda yapabiliyoruz, multitasking
yapabiliyoruz” demek daha başka bir şeydir.
UNIX, Windows NT’ye Karşı
Okur mektuplarını
takip edenler, uzun bir süredir Amiga’cılar ve PC’ciler arasındaki “en büyük kim?” konulu tartışmayı bazen
keyifle, bazen de bıkkınlıkla izliyorlar. Buna benzer bir tartışma da UNIX ile
LAN işletim sistemleri ve özel olarak da Windows NT
arasında patlak verebilir. Böyle bir tartışmayı yaratabilecek bir yazı 13.
sayıda Can Uğur Ayfer’den geldi. Karşı kanat görüşü olarak ben şimdi LAN
işletim sistemlerini ve özel olarak da Windows NT’yi savunacağım. Ama ilk önce Can Uğur Ayfer’in yazısına
bir göz atalım:
Can Uğur Ayfer
“UNIX kullanırsam ne kazanırım?” diye soruyor ve bu soruya karşılık birilerinin
“çok şey kazanamazsınız” demesini önlemek için de kendisi yanıtlıyor:
“Öncelikle hız
kazanırsınız... Hız kazanmakla ilgili bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim. 1985
yıllarıydı. 80286’lı kişisel bilgisayarların olağanüstü hızlarını ilgi ve
hayranlıkla izliyorduk. Kişisel bilgisayarlarda bellek ölçü birimi olarak MegaByte kullanmaya yeni başlamıştık. Derken birileri (Microsoft) UNIX işletim sistemini PC’lere
uyarladı ve ve XENIX adıyla piyasaya sürdü. O
yıllarda üzerinde çalıştığımız muhasebe program paketini XENIX’e
uyarlama ve böylece çok kullanıcılı bir ortamda çalıştırma fikri çok cazip
gelmişti. XENIX altında çalışacak COBOL derleyicisi piyasaya sürülür sürülmez
hemen denemelere başladık. Programı derlediğimizde gözlerimize inanamadık.
Derlemeyi saat tutarak tekrarlayınca gördük ki, MS-DOS altında yarım saat kadar
süren tüm modülleri derleme işlemi XENIX altında 5 dakikada tamamlanıyordu....Programın
çalışmasının da MS-DOS işletim sistemi altında çalışan sürümlerine göre 5-6 kez
daha hızlı olduğunu görünce UNIX’e olan saygımız
pekişmiş oldu.”
Can Uğur Ayfer’in
UNIX’e saygılarını sunması yersiz değil. UNIX iyi bir
işletim sistemi. MS-DOS’un da aralarında olduğu
birçok işletim sistemi UNIX’in öncü çalışmalarını
taklit etmiştir. Ama buraya kadar... UNIX’in iyi
yanlarını örnek alan işletim sistemleri onu geçmeyi de başarmışlardır. Bu durum
yabancı test organları tarafından da test edilmiştir. Hepsi okumuş çocuklar
olan kişilerin yaptığı testlerde UNIX’in performansı,
PC’lerden oluşan ağlara ve yenilerde de Windows NT temelli sistemlere göre düşük, hatta çok düşük
çıkmaktadır.
Size bu
testlerden biri hakkında daha ayrıntılı bilgi vereyim. Söz konusu test
hakkındaki bilgiyi 29 Mayıs 1990 tarihli PC Magazine dergisinden aldım. Yazının
başlığı “LAN’ler Mini Bilgisayarları Yenebilir mi?”
PC Magazine ekibinin, dünyaca ünlü Price Waterhouse danışmanlık firmasıyla birlikte
gerçekleştirdikleri bu testte, PC tabanlı bilgisayar ağları ile mini
bilgisayarlar ve UNIX temelli sistemler fiyat ve performans açısından
karşılaştırılıyor. Testte program olarak her üç sistemde de çalışabilen bir
muhasebe programı, bilgisayar ağı olarak Netware 386
ağ işletim sisteminin çalıştırıldığı iki değişik PC ağı konfigürasyonu,
UNIX için SCO UNIX işletim sistemi ve standart PC’ler,
mini bilgisayar olarak da DEC’in MicroVAX
3100’ü kullanılmış. Yazıda testin sonuçları şu ifadelerle açıklanıyor:
“Yaptığımız bütün
testlerde MicroVAX 3100 sistemi, kurduğumuz
bilgisayar ağı ve UNIX sistemlerinin çok gerisinde kaldı. UNIX sistemi, bir tek
sıralı rapor testini birincilikle geçti ama yükü arttıkça (terminal
eklendikçe-MY) bu testte de boğuldu. Daha pahalı ve daha karmaşık olan Systempro’lu bilgisayar ağı her türlü yükte bütün testleri
birincilikle tamamladı. Rapor testinde yük arttıkça UNIX’in
performansında gözlenen düşüklük MicroVAX 3100’ü bile
geçti.
UNIX sistemi beş
terminale kadar oldukça iyiydi ama terminal sayısı yediye çıktığında zorlanmaya
ve geride kalmaya başladı. Eşzamanlı rapor testinde terminal sayısı10’a çıktığı
zaman performansı aynı Systempro’yu kullanan Netware 386’ya göre yüzde 35 daha düşüktü (üstelik UNIX Systempro’nun iki adet mikroişlemciye
sahip yapısını desteklerken, Netware yalnızca tek
işlemciyi kullanabiliyordu).” Yine PC Magazine tarafından 1994 yılında yapılan
başka bir testte, 32 bitlik işletim sistemleri karşılaştırılıyordu. 31 Mayıs
1994 tarihli dergide çıkan değerlendirmeye göre işletim sistemleri arasında en
yüksek performansı Windows NT’nin
3.1 versiyonu elde ediyordu. En kötü performanslar ise, bilin bakalım, hangi
işletim sistemleri tarafından sergileniyor? Ben size söyleyeyim: Nextstep, SCO Open Desktop, OS/2 ve Novell Unixware.
Kısacası, UNIX
hakkında çok şey söylenebilir, halen Windows NT’den üstün olan yönleri de vurgulanabilir ama UNIX
hakkında söylenebilecek en son şey UNIX’in hızlı
olduğudur.
UNIX, devri
geçmekte olan bir işletim sistemidir. Can Uğur Ayfer’in sözlerine uyup da zaman
ve para olarak kısıtlı kaynaklarınızı UNIX için harcarsanız büyük hata
yaparsınız. Sonra söylemedi demeyin!
Logo ve Hindistan
17. sayıda Cem Tecimen bu sefer Logo Genel Müdürü Tuğrul Tekbulut ile konuşuyor. Tuğrul Tekbulut,
yazılım için bir devlet planı ve devlet teşviği
isterken hayli ilginç iddialarda bulunuyor:
“Hindistan bunun
planlamasını 20 yıl önce yaptı ve kaynaklarını bu yöne yöneltti. Şimdi de
dünyaya yazılım ihracatı 1 milyar doları aşmış bir ülke ve Hindistan’dan 1 yıl
içinde mezun olan yazılım mühendislerinin sayısı 100 bin.
Biz Türkiye’de
sadece 150 mühendis mezun ediyoruz....Devletin en üst kademesinin çıkıp bir
yerlerde “Türkiye bir yazılım ülkesi olacak” demesi gerekiyor. Hindistan’da
devlet başkanı bunu 25 yıl önce söyledi.”
Cebit 96’da
dağıtılan ve Hindistan’ın ekonomik gelişimini anlatan bir kitapçığa göre,
Hindistan yüksek öğrenim kurumlarından bir yılda mezun olan mühendis sayısı
toplam 55.000 (tabii hepsi de bilgisayarcı değil!). Bu sayı tüm branşları
kapsıyor. Yani bir yılda 100.000 yazılım mühendisinin yetişmesi gibi bir şey
yok. Ayrıca Hindistan’daki devlet politikasının 20-25 yıl önce belirlenmiş
olması diye bir şey de yok.
Hindistan’ın
yazılıma ağırlık vermesi devlet başkanı İndra Gandhi’nin öldürülmesi ve oğlu Tajiv
Gandhi’nin devlet başkanı oluşu ile başladı, yani
1980’lerin sonunda. “Hindistan’da 25 yıl önce bir devlet başkanı varmış, büyük
bir uzak görüşlülükle yazılıma ağırlık vermiş, devlet kesesinden bol keseden ulufe
dağıtmış...” Bunlar boş ve temelsiz iddialar.
4 Milyar Kez Daha Hızlı Olmak
Şimdi de sektör
dergilerinin çoğunda ilan metni olarak yayınlanan ve her anısmayışımda
temelsizliği yüzünden beni üzen bir başka iddiadan söz edeyim. İddianın sahibi Digital Türkiye. İlan metni şöyle:
“Nasıl 4 milyar
kez daha hızlı olabiliyorsunuz?”
(Bize en çok
sorulan soru.)
Dünyanın en hızlı
mikroişlemcisi olarak Guinness
Rekorlar kitabına girmeyi başarmış Alpha teknolojisi
sayesinde. O 64 bit, diğer mikroişlemciler 32 bit.
Peki bu teknoloji size neler sağlayacak? Bir kere 64 bit hız demek. Yani işi 32
bit teknolojisine göre çok daha hızlı yapabildiği için (4 milyar kat) zamandan
tasarruf ediyorsunuz.”
Bu iddia tümüyle
yanlış. Alpha işlemcisinin 64 bitlik oluşu, doğrudan
adresleyebileceği belleğin 32 bitlik işlemcilere göre 4 milyar kat fazla olduğu
anlamına gelir. Verileri alırken ve işlerken de 32 bitlik grupları değil 64
bitlik grupları kullandığı anlamına gelir. Ama bu 4 milyar kat hızlı olduğu
anlamına gelmez. Bırakın 64 bitlik işlemcilerle 32 bitlik işlemcileri, Intel’in son işlemcisi olan 266 MHz’lik
Pentium II ile ilk işlemcisi olan 4 bitlik 4004
işlemcisi arasında bile 4 milyar kat performans farklılığı yoktur.
Üstelik yabancı
dergilerde bol bol çıkan değerlendirmelerin hemen
hepsinde, Alpha işlemcili bilgisayarlar, Intel işlemcili bilgisayarların ardında, kelimenin tam
anlamıyla nal toplamaktadırlar. Örneğin, PC Magazine’in
Haziran 1996’da yayınlanan sayısında yer alan bir teste göre 233 MHz’lik bir Alpha işlemcili
bilgisayarın performansı, 200 MHz’lik Pentium Pro işlemcili bir
bilgisayarın performansından üç kat daha düşüktür. Hatta 90 MHz’lik
Pentium’lu bir bilgisayardan bile düşüktür. Benzer
bir değerlendirme Byte’ın Haziran 1996 sayısında yer
alıyordu. O değerlendirmede de, 333 MHz’lik Alpha işlemcili bir bilgisayarın performansı, 200 MHz’lik Pentium Pro işlemcili bir bilgisayarın performansından yüzde 13
daha kötü çıkmıştı. Bu durumun başlıca nedeni, Windows
NT altında çalışacak Alpha platformları için üretilen
programların çok kısıtlı oluşu yüzünden testlerin, Intel
işlemciler için üretilmiş yazılımlarda yapılması ve Alpha’nın
bu programları çalıştırabilmesi için bir emülatör
kullanması. Intel işlemcilere göre oluşturulan
kodlar, emülatör programları tarafından alınarak Alpha koduna dönüştürülüyor. Bu da haliyle performansı
düşürüyor. Ama tek neden de bu değil. Alpha işlemcisi
için yazılmış programların bile performansı düşük çıkabiliyor. Örneğin,
yukarıda alıntıladığım PC Magazine testinde AutoCAD’in
Alpha versiyonu kullanıldığı halde 233 MHz’lik Alpha’nın performansı 90 MHz’lik Pentium işlemcisinin
performansından düşük çıkıyor. Yani, Alpha işlemcisi
dünyanın en yüksek frekanslı işlemcisi olabilir ama bu en hızlı anlamına
gelmiyor.
Daha da komiği,
aynı Digital Türkiye, bilgisayar dergilerinde
yayınlanan başka ilanlarında da bu durumu kabul ediyor. Örneğin, BT-Haber
dergisinin 123. sayısında yer alan bir Digital
ilanında şöyle deniyor:
“Alpha platformuna taşınan Windows
NT uygulamalarının sayısı her geçen gün artarken, henüz Alpha
versiyonları hazırlanmamış 32 bit x86 Windows ve Windows NT uygulamalarını FX!32 yazılımı ile Alpha platformunda sorunsuz çalıştırabilirsiniz. 32 bit x86
Windows kullanıcılarının üstün Alpha
teknolojisinden kolayca yararlanmalarını sağlayan FX!32 yazılımı en üst Pentium Pro tabanlı sistemlerden
daha yüksek performans sergiliyor. BYTE Magazine’in
CPU performans karşılaştırmasına göre FX!32 yüklü 500 MHz
Alpha 21164 sistemi 200 MHz
Pentium Pro tabanlı sisteme
eş değer performans değerine sahip.”
Yukarıda Digital’ın kendi ilanında da görüldüğü gibi, Alpha işlemcisinin 64 bitlik yapısı ve rekor çalışma
frekansı, 4 milyar kat hızlı olmayı geçin, ancak 500 MHz’de
Pentium Pro ile eş değer
performans anlamına geliyor.
Sonuç olarak
yukarıdaki düşünceyi, ancak cahil cesareti taşıyan biri iddia edebilir ve bu
iddiayı, dünyanın en önemli birkaç bilgisayar firmasından birinin Türkiye
ofisinin iddia etmesi insanın bütün tüylerini diken diken
ettirir. Türkiye bu kadar temelsiz iddialara layık değildir.
Bilgisayar Satışlarının Teşviği
Digital gibi dünya
çapında iş yapan bir başka firmanın, Compaq’in
Türkiye Genel Müdürü Mehmet Nalbantoğlu’nun Sabah
gazetesinde 25 Temmuz’da yayınlanan demeci:
“Bilgisayar
kullanımının tabana yayılması için kişisel kullanıcılardan KDV alınmaması
gerektiğini ifade eden Nalbantoğlu, “Ticari firmalar
KDV ödemeden zaten alım yapamazlar. Çünkü bilgisayarı ancak faturalayarak
gider kalemi olarak gösterebilirler. Kişisel kullanıcı içinse KDV ekstra yük
getirir.”
Dünyanın en
hırslı, en atak, en saldırgan, en başarılı yöneticilerinden biri tarafından
yönetilen Compaq’in Türkiye genel müdürünün
bilgisayarın tabana yaygınlaşması için önerisi ancak bu olabiliyor: “Devlet
kişisel kullanıcılar için KDV’yi kaldırsın.” Bu öneri saçma bir öneri.
Bilgisayardan kişisel kullanıcılar için de KDV alınmalıdır. KDV, bilgisayarın
yaygınlaşması için engel değildir. Fiyatın sorun olmadığını, KDV’nin sorun
olmadığını cep telefonlarının satışında gözlenen artış çok güzel
göstermektedir. Bilgisayarın cep telefonu gibi yaygınlaşamamasının en büyük
nedeni, kullanımının hala zor olması, satış sonrası destekte büyük sorunlar
yaşanması ve satıcı firmaların, satışı arttırma yöntemi olarak fiyattan başka
bir şeyi kullanacak yetenekte olmamasıdır.
Bu Yazıdan Sonra Neler Oldu?
Yukarıdaki yazıyı
beş yıl önce yazmışım. Yazıda adı geçen kişiler şu anda değişik yerlerdeler. Bu
yazının yayınlamasından sonra Haluk Maga Suudi
Arabistan Microsoft örgütünün başına geçti. Şu anda
ise Microsoft Türkiye’nin genel müdürü. Digital’ın ilanı yayınlanırken genel müdürü Şahin Tulga idi. Sanıyorum ilanın hazırlanmasında Tulga’nın çok emeği geçti. Compaq
firması Digital’ı satın alınca Şahin Tulga ayrılmak zorunda kaldı. Compaq’ın
genel müdürü Mehmet Nalbantoğlu çeşitli dergiler
tarafından yılın işletmecisi-yöneticisi-vizyon sahibi kişisi vb. seçildi. 1999
yılında Vestel firması gelmiş geçmiş en iyi pazarlama kampanyalarından birine
imza atarak 200 bine yakın insanı bilgisayar sahibi yaptı ve gerçek pazarlama
vizyonunun ne olduğunu çok kişiye gösterdi. Bir tek Mehmet Nalbantoğlu
bundan ders alamadı ve bilgisayar satışlarının arttırılmasına yönelik dahiyane
önerisini hep tekrarladı. Allah’tan kimse bu önerilere kulak asmadı. Şahin Tulga geçtiğimiz yıl HP Türkiye’nin genel müdürü oldu. Bu
yıl içinde de HP firması Compaq’i satın aldı. Bu
sefer de Mehmet Nalbantoğlu ayrılmak zorunda kaldı.