Kitaplardaki Hatalar
Murat Yıldırımoğlu
İlber Ortaylı’nın
“Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek” kitabındaki hatalar
Sayfa 73: ...ölmese
mutlaka fethedeceği bu kıtayı adamakıllı tanımaktadır.
Yukarıda Fatih Sultan Mehmet’in İtalya’ya karşı niyeti anlatılıyor. İyi de, İtalya ne zaman kıta oldu?
Sayfa 84: Ara sıra
meydana gelen zeytinyağı kuyrukları dışında da biz her istediğimizi buluyorduk.
Türkiye’de zeytinyağı kuyruğu hiç olmadı, sana yağı dediğimiz margarin kuyruğu oldu.
Sayfa 96: Bir İranlı şairin Afrasyab’dan söz eden bir şiirine yer veriyor ve bakın ne diyor: “Afrasiyabın, o büyük İran İmparatoru’nun sarayında...” Cehaletin bu kadarına pes doğrusu! İranlıların Afrasiyab dedikleri kişi ünlü Türk komutan Alp Er Tunga’dır yahu. Bir tarih hocasına yakışıyor mu bunu bilmemek?
Ayşe Kulin’in “Veda”
kitabındaki hatalar
Ayşe Kulin nasıl oluyor da bir yazar olarak niteleniyor, anlamak mümkün değil. Berbat bir Türkçesi var. Aklı başında bir Türkçe öğretmeni ona sınıf geçirtmez. İlk dokuz sayfasındaki bozukluklar kitabın geri kalanını okumayı olanaksız hale getirdi. Örnekler:
Sayfa 2: ...keskin lizol kokusundan yüksünerek yüzünü buruşturdu.
Yüksünmek yük bilmek ve o yükü taşımaktan kaçınmak demek. Burada kastettiğiyse kokunun verdiği rahatsızlıkla yüzünü buruşturmak.
Sayfa 7: Saraylıhanım’ın, torununu tekrar hastalanınca gizlice eve aldığını...
Burası şöyle olmalıydı: Saraylıhanım’ın, tekrar hastalanan torununu gizlice eve aldığını...
Sayfa 9: ...maneviyatlar da ayrıca perişan ediliyordu..
Bu nasıl bir ifade?
Behice Tezçakar’ın
yazdığı Eğlenceli Tarih-Muhteşem Süleyman Kanuni kitabındaki hatalar
Sayfa 13: Amerikan Senatosunda Kanuninin büstünün olduğu,
Amerikalıların ondan ilham aldığı söyleniyor. Ne böyle bir büst var, ne de
ondan ilham alma durumu. Tamamen sallama bir iddia.
Sayfa 15: Payitaht sözcüğünü şöyle açıklıyor: Tahtın
dibi. Halbuki bu söz sözcük sözcük çevrilince tahtın eşiği ya da ayağı oluyor,
dibi değil.
Sayfa 20: İbrahim Paşa’nın Çek Cumhuriyetinin başkenti olan
Prag şehrinden olduğunu iddia ediyor. Akıl durduran bir iddia. İbrahim Paşa
Prgalı değil, Parga’lı. Parga Çek Cumhuriyetinde değil Yunanistan’da.
Sayfa 32: Şarlken’e esir düşen Fransa Kralı Fransuva’nın
Barbaros’un Nis seferi ile kurtarıldığını yazıyor. Fransuva Şarlken ile yaptığı
anlaşma ile 1526’da serbest kaldı. Barbarosun seferi ise 1543’de. Anlayacağınız
yine sallama bir iddia.
Sayfa 85: Tarihçi Hammer’a göre Luther’in Kanuni
tarafından yetiştirildiğini söylüyor. Hammer’in böyle bir ifadesi yok.
Sayfa 113: “1698 hatta 1790lara kadar denizlerde
yol almak her kişinin harcı değildi.” Deniyor. Bu tarihlerin ne özelliği var?
Bu tarihlerden önce insanlar Amerikaya gittiler, hatta dünyayı dolaştılar.
Sayfa 128: “Hürrem bir Osmanlı padişahıyla evlenebilmeyi
başarmış tek kadındır” deniyor. Diğer padişah karıları nasıldı, nikahlı değil
miydi?
Sayfa 166: Burada Kanuni’nin yaptırdığı söylenen eserler
adı geçen kişiler tarafından yaptırılmıştır. Örneğin, Çoban Mustafa Paşa
Camii’ni Çoban Mustafa Paşa yaptırmıştır, Kanuni değil.
Sayfa 172: Osmanlı’nın sınırlarının Sudan’a ve İspanya’ya
uzandığı yazılıyor. Sudan ve İspanya Osmanlı toprağı olmadı.
Sayfa 176: “Bir şekilde kendini Osmanlıların devamı
olarak kabul eden Muhteşem adam Kanuni Sultan Süleyman’ı gururla ve saygıyla
hatırlayacaktır” deniyor. Kim bu muhteşem adam? Siz biliyor musunuz?
Behice Tezçakar’ın
yazdığı Eğlenceli Tarih-Dahi Fatih'in Muhteşem Fethi kitabındaki hatalar
Sayfa
38: “Bizantion” (Bizans) adında bir komutanları varmış.
Hayır,
Yunan komutanın adı Byzas ya da Byzantas. Bizantion bu komutanın adından
türetilmiş bir ad.
Sayfa 72: … Rum ateşi
adını verdikleri, insanın derisini yakıp kavuran kızgın
yağlarla dolu kazanlar yerleştirdiler.
Rum ateşi kızgın yağ değildir. Kızgın yağ
surlardan tırmanmaya çalışan askerlerin üzerine dökülür. Rum ateşi ise suda
bile yanmaya devam
Sayfa 89: topun fırlattığı gülle yükseliyor yükseliyor tam hedefin üzerinde gidebileceği en yüksek noktaya ulaştığı anda, doğrudan hedefin üzerine düşüyordu. Böylece 2. Mehmet …savaş tarihine
kullanılan ilk roketin mucidi olarak geçti.
Bu saçma bir iddia. Gülle gülledir, bir topla atılır, roketle
hiçbir ilgisi yoktur. Roket, taşıdığı yanıcı
maddenin yanmasının yarattığı etkiye tepki olarak ilerleyen
özel bir şeydir, gülle değildir.
Sayfa 101: İslam peygamberi Hz. Muhammed de Mekke’yi fethedeceği günün gecesinde şehrin etrafını askerleriyle kuşatıp ateşler mumlar, kandiller yakarak geldiklerini haber
vermişti. Fatih Sultan Mehmet’in niyetlerinden biri de … son hücumun gecesinde mum donanması yapıp geldiğini haber vermek
olabilir.
Böyle bir şeyi başka hiçbir yerde
okumadım. Behice hanım mum donanması bilgisini nereden aldı acaba.
Sayfa
106: Fetihten sonra Konstantiniyye İstanbul oldu.
Hayır,
fetihten önce bu şehrin adı Konstantinopol idi. Fetihten önce ve sonra ise
Türkler çok uzun bir dönem boyunca bu şehri Konstantiniyye olarak andılar.
Sayfa
110: Bundan sonra Osmanlı ordusu fethettikleri he ryeni şehrin en büyük
kilisesini camiye çevirerek ona Ayasofya adını verdiler.
Tanrım
ne korkunç bir cehalet örneği! Behice bunu nasıl iddia edebiliyorsun? Ayasofya
bizdeki “Merkez Camii” gibi jenerik bir addır. Tam anlamı Tanrının Kutsal
Bilgeliği’dir ve bu adla yığınla kilise bulunur. Osmanlılar bu adı
vermemişlerdir, kiliseler zaten bu adla inşa edilmiş durumdaydılar.
CNBCE Dergisinin Bill Gates Kitabındaki (Çeviri Enver Günsel)
Yanlışlar
1)
Kitabın birçok yerinde “operasyon sistemi” şeklinde bir
ifade geçiyor. İngilizcesi Operating System olan bu terim için çok daha uygun
ve yerleşmiş bir terim var: İşletim sistemi.
2)
Üretilen programlarda hatalar
olur. Hata için kullanılan terim “bug”dır. Kitapta değişik yerlerde (örneğin
20. Sayfa, 87. Sayfa, 157. sayfa) yazılım hataları olan bug için “virüs”
sözcüğü kullanılmış. Bu tümüyle hatalı bir kullanım. Çünkü hata, yazılım
üretirken ister istemez karşılaşılan bir şeydir. Virüs ise üretilmiş
yazılımlara eklenerek kötü şeyler yapan yazılım parçalarıdır.
3)
6. Sayfada şöyle deniyor:
“1977 yılında hemen tüm iş yerlerinde ve Amerikan evlerinin yüzde kırkında
bilgisayar vardı”. Yıl yanlış. Doğrusu 1997 olmalı.
4)
25. Sayfada “özellikle
Dijital Ekipman konusunda çalışmak istiyordu” şeklinde bir ifade var. Söz
konusu şey Digital Equipment adındaki firmadır. Bu firma bir zamanlar dünyanın
ikinci büyük bilgisaar firmasıydı. Yani, dijital ekipman demek doğru değil. Bu
Microsoft için Küçükyumuşak demeye benzer.
5)
Yine 25. Sayfada söz edilen
dergi Popular Mechanic değil Popular Electronics dergisidir.
6)
34. Sayfada Wolkwagen
kamyonet deniyor. Bu olsa olsa Wolkswagen minibüs olur.
7)
41. Sayfada şöyle bir cümle
var: Akıllı insanlar ellerine yeterli gerçek kanıt geçirirlerse meseleleri
hemen çözmek durumunda olurlar. Microsoft ve Bill Gates hakkında bildiklerime
dayanarak bu cümlenin şöyle olması gerekir diye düşünüyorum: Akıllı insanlardan
ellerindeki bilgileri kullanarak sorunlara çözüm bulmaları beklenir.
8)
45. Sayfadaki şu cümle
yanlış: Paul Hodgkin’in hastalığını 15 yıldan beri gizlemiş..” Bu
cümlenin şöyle olması gerekir: Paul, Hodgkin’e yakalandığını 15 yıl boyunca
gizlemiş…”
9)
74. Sayfada söz edilen
kitap “Sadece Paranoya Ayakta Kalır” değil “Sadece Paranoyaklar Ayakta
Kalır”dır ve bu kitabın bu adla bir çevirisi de vardır.
10)
79. Sayfada Intuit firması
için teklifin 2.1 milyon dolar olduğu yazıyor. Bu rakam 2.1 milyar dolardır.
11)
87. Sayfada
“IBM PCsi eldeki stoklardan üretildiği için çoğaltılması kolaydı” şeklinde bir
cümle var. Saçma bir cümle bu. “IBM PC piyasada kolaylıkla bulunabilecek
malzemelerden üretildiği için benzerlerinin üretilmesi kolaydı” daha doğru
olurdu.
12)
89. Sayfada “Microsoft’un
geri çekilme egzersizlerinden birinde…” şeklinde bir ifade var. Buradaki sözcük
retreat’dir. Bu sözcük burada geri çekilme anlamında değil, ilgili kişilerin
bir yerlerde inzivaya çekilip plan-proje üretmeleri anlamına gelir.
13)
96. Sayfada şöyle bir ifade
var: “orijinal Windows 95 paketinde 8.5 milyon şifre satırı vardır”. Hayır, söz
konusu olan şey Windows 95’in içindeki program satırlarıdır. Bunun İngilizcesi
“lines of code” şeklindedir. Çevirmen arkadaş bunu şifreli satır diye yalan
yanlış çevirmiş.
14)
97. Sayfada Excel’deki bir
bölüm anlatılıyor. Burada anlatılan şey “Easter egg” paskalya yumurtası denilen
şeydir ve programların içinde bazı özel tuş kombinasyonları ile girilen
eğlenceli bölümlerdir. Örneğin Exceli yazan ekip kendileri hakkında bilgiler
veriyorlardı. Müellif kredisi şeklinde saçma bir şekilde çevrilen şey budur.
15)
98. Sayfa. Her şey için bir
önerim var ama bu sayfadaki “…büyük elektronik alanının onun Nisan 1993’te Hood
Kanalına çekilmesi sırasında popüler olduğunu biliyordu” cümlesi için artık
nutkum tutuluyor ve bir şey öneremiyorum.
Türklerin Tarihi
(Çeviren Aykut Kazancıgil ve Lale Arslan-Özcan) Kitabındaki Hatalar
Sayfa 250: 1. Keyhüsrev’in ve 2. Keyhüsrev’in anneleri
Rumdu. Denildiğine göre 2. Keykavus Hristiyan olan amcalarının etkisinde
kalmıştı.
Yazının gelişinden anladığıma göre 2. Keykavus’un da
annesi Rum. Öyleyse amcaları değil, dayıları Rum olabilir.
Sayfa 280: Çok yazık oldu, çünkü bilge bir kişiydi.
En azından Marco Polo’nun Venedikte Cengiz Han’ın arkasından söylediği bu
olacaktır.
Marco Polo ancak Kubilay’ın arkasından böyle konuşabilir.
Çünkü Cengiz Han öldüğünde henüz Marco Polo doğmamıştı bile (doğumu 1254). Bu
yanlış 41. Sayfada da yapılıyor.
Sayfa 281: İkinci paragrafın ilk cümlesi tam anlamıyla
saçma bir şekilde yazılmış.
Sayfa 400: Safeviler üzerinde son derece görkemli bir
zafer kazanılır (1571).
1571de kazanılan görkemli savaş Kıbrıs için olandır.
Sayfa 408: Birinci paragraftaki “… hiçbir düzensizlikleri
ortadan kaldırmaya çalışan…” ifadesi bütünüyle saçma.
Sayfa 430: Kırım Savaşının 1865 yılında olduğu yazılıyor.
Doğru tarih 1856’dır.
Tübitak, uzun bir zamandır popüler bilim kitapları yayınlıyor. Bunlar genelde son derece değerli yazarların kitaplarının çevirisi durumunda. Ne yazık ki bu kitapların çevirisinde ciddi sorunlar var. Bu sorunlar kitapların amacına, yani, bilimi çok yalın, zevkle okunur bir sunumla halka sevdirmek amacına, hizmet etmiyor. Bu durum kitapları bir hevesle satın alanların heveslerini kursağında bırakabilir ve “Bilim zaten anlaşılmaz bir şeydir” düşüncesini besleyebilir.
Çeviri kitaplarının yanısıra telif kitaplarında da sorun var. Telif kitapları genelde iyi hazırlanmamış, iyi düzenlememiş, bilgilerin karman çorman bir şekilde ve kötü bir Türkçe ile verildiği kitaplar.
Çeviri sorunlarını iki adet kitapla örneklemek istiyorum. Kitapların birincisi Carl Sagan’ın “Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı” adıyla çevrilen kitabı. İkincisi ise P.B. Medawar’ın “Genç Bilimadamına Öğütler” adlı kitabı. İlk kitap 7. basım, ikincisi ise 13. basım. Yani, çeviri sorunları karşısında “İlk basımdı, acemiliğimize geldi” de denilemez.
Telif kitaplara örnek olaraksa Sinan Sertöz’ün Matematiğin Aydınlık Dünyası adlı kitabını vereceğim.
(Hatalı ya da anlaşılmaz bir şekilde çevrilen kısımları koyu harflerle gösteriyorum.)
Sayfa 26: Amerika’daki gerileyişin en somut kanıtı, 30 saniyelik (şimdilerdeyse 10 saniyelik, hatta daha kısa) ses bitleri ile dünyanın en düşük ortak paydasını kullanan....
Sayfa 44: Söylence ve halk kültürünün hakim olduğu....
Sayfa 63: Doğrusu ya, bu kürede yaşayan hiçbir canlı olmadığına inandıran beni, aklı başında hiçbir varlığın burada yaşayamayacak olduğunu düşünmemdir.
Sayfa 276: Çok uzun zaman süreçlerinde, uzak dünyaların kütleçekim güçleri –birkaç yörüngede tümüyle önemsiz gözüken güçler- ortaya çıkabilir ve küçük bir dünya o zamana değin izlediği rotadan beklenmedik bir şekilde sapabilir.
Sayfa 282: William Blake’in yüksek çıkarlar alternatifine bir göz atalım:
Sayfa 286: Saldırı silahları ve pazardaki türevleri gibi....
Sayfa 292: Karşıt savın kritik bir noktası birçok bilim
adamı ve hatta halktan bireylerini, açıklama yapmaya hiçbir ceza getirilmemesi
durumunda, söz konusu şeyi yapmaya girişebileceklerine dikkat çekiyor.
Sayfa 298: Beyni hava geçirmez bölmelere ayırıp her
birinin kapısını iyice mühürlemeksizin, nasıl olur da hem uçaklarda uçup, radyo dinleyip, antibiyotik alıp hem de
Dünyanın 10.000 yaşında ve tüm yay burçlarının da nazik ve kalabalıktan
hoşlanır olduğunu söyleyebiliriz?
Sayfa 299: Kuşkuculuğun halkı ilgilendiren konularda
uygulanmasında kimi zaman, yanılgı içinde olsun olmasın, hurafeleri ve sahte
bilimi destekleyenlerin de, gerçek duyguları olan kuşkucular gibi, dünyanın
nasıl işlediğini, yerimizin ne olduğunu bulmaya çalışan insanlar olduğu
gerçeğini göz ardı etme, küçümseme, alaya alma eğilimi kendini gösteriyor.
Sayfa 304: Örneğin, bir “Kova Çağı”na girildiğinden söz ederken, ılımlı noktalarının gerilemesini kabul edip, burç falını verirken aynı ilkeyi reddetmesi;....
Sayfa 314: ...ayrılıkçı Güney Afrika ordusu...
Doğrusu ayrımcı ya da ırk ayrımcı Güney Afrika ordusu olacak sanırım.
Sayfa 330: Heveslerini uyandırmakta başarısız olmak, yani onlara ayrımcı hiçbir yorumda bulunmamak yalnız adaletsiz değil, aptalca ve kendi kendini yok etmeye yönelik bir tavırdır.
Sayfa 337: ... CD-ROM’lar ve lazer disklerdir.
Sayfa 353: Göğü gerçekliğinden sıyıran sinek benzeri bir projektör de kullandıkları araçlar arasında.
Sayfa 360: Bazı standartlar uyarınca, Afrika-Amerikalılar, Azat yasasından bu yana okuryazarlıkta çok yol katettiler.
Sayfa 368: Kölelik zincirlerine yeniden vurulacak
olsaydım, dini bir liderin kölesi olmayı başıma gelebilecek en korkunç felaket
sayardım.
Sanırım bu cümlenin doğrusu “Dini bir liderin kölesi olmayı kölelik zincirlerine yeniden vurulmaktan daha korkunç buluyorum.” olacak.
Sayfa 369: ... bir kadın hakları toplantısına katıldıktan sonra aniden düştü ve yaşama gözlerini yumdu.
Sanırım bu cümle “bir kadın hakları toplantısına katıldıktan sonra aniden yere yığıldı ve yaşama gözlerini yumdu.” Şeklinde olsaydı daha iyi olacaktı.
Sayfa 376: Gilligan adasındaki Profesörün bilimsel bilgisini toplumdan uzak kişilerin uygulama sorunlarını çözmek için kullandığını belirtme dürüstlüğünü de göstermeliyim.
Sayfa 379: Birçok TV programı ve filminde bilim rastgele haliyle bile- bilimden zaten bağımsız bir konuda yer alması gerekmeyen, metinden çıkarılabilir öğelerden söz ediyorum- yetersiz sunuluyor.
Sayfa 385: On bir yaşındakiler konusunda uzman bir tanıdığımdan....
Sayfa 395: Hiçbir fizikçi, sağduyunun bildirdiklerine karşı sabırsız ve....
Sanırım “sabırsız” yerine “isyankar” ya da “tahammülsüz” daha doğru olacak.
Sayfa 397: Dünyanın diğer yerlerinde olup bitenlerin ya
da düş ürünü midelerde çözünen düş ürünü aspirinlerin görüntülerini taşıyan bir
impuls dizisi yoluyla kiplendirilmiş dalgalar var.
Sayfa 417: Buna
vereceğim yanıt, öylesine masum Adem ve Havva kolayca baştan çıkarak günah
işleyip cennetten kovulduktan bunca zaman sonra, ikna, vaat ve tehdit altında,
uykudan mahrum bırakılıp sürekli işkenceye tabi tutulan zavallı yaratıklar
sonunda yanlış ve olanaksız olan, bir Hristiyan inancına ters düşen şeyleri
nasıl itiraf etmezler?
Sayfa 422: Özellikle nükleer silahların bulunmasının ardından, bilim adamları etnik kreten olarak tasvir edilmeye başladı.
Sayfa 424: Bu adamın alışılmadık kişiliğinin ve
H-bombasının gücünün doğrudan bir sonucu olarak, dünya başka türlü söz konusu
olmayacak bir yok olma tehlikesiyle karşılaşabilir, insanlık çok sonra ve daha
iyi siyasal denetim altında yeniden kurulcak bir uygarlığa dönüşebilirdi.
(Hatalı ya da anlaşılmaz bir şekilde çevrilen kısımları koyu harflerle gösteriyorum.)
Önsöz 1. sayfa: Polonius’un öğüdü esas itibarıyla
ihtiyatlı olmayı öngörüyordu ve Laertes’in oradan sıvışmada gösterdiği acele
seziliyorsa da “Acizane, huzurlarınızdan ayrılıyorum, Lordum” mükemmel bir öğüttür.”
Bu ne biçim cümle? Bu cümleden herhangi bir şey anlayan var mı?
Önsöz Sayfa 3: ...bu kitabın yazılmasını kolaylıkla
mümkün ve zevkli kılan destekleri için...
Kolaylıkla mümkün kılmak ne demek?
Sayfa 3: pür bilim..
Pure science için temel bilim, hadi olmadı saf bilim terimleri kullanılabilir. Pür de ne demek oluyor?
Sayfa 4: ..çünkü onun kulak duyusuna ve ifade yargılarına
tam bir güvenim vardır.
Kulak duyusu ne demek, ifade yargısı ne demek?
Sayfa 7: Bilimci..
Scientist için bilimadamı sözcüğü kullanılıyor. Bilimci de nereden çıktı? Çeviren bütün kitap boyunca ısrarl abu terimi kullanıyor.
Sayfa 11: ..bir snopluk (snobismus)...
Snop için züppe sözcüğünü kullanıyoruz. Bu da snop’un tam karşılığı. Züppeyi hiç bilmiyormuş gibi bu sözcüğü olduğu gibi bırakmak neden?
Sayfa 16: ... kötülükleri hakkında vaızlar verilir...
Vaız değil vaaz olacak. Vaız, vaaz veren kişi demektir.
Sayfa 18: ... veya teknik gimiklere başvurmak ...
Teknik gimik de nedir?
Sayfa 20: ..bu özel durum için ortalama 94’ün 93’den daha
uygun olduğunu düşünüyorum..
Bu ne biçim cümle? Anladığım kadarıyla doğrusu şöyle olmalı: Bu özel durum için ortalama değer olarak 93 yerine 94’ün alınmasının daha uygun olduğunu düşünüyorum.
Sayfa 21: Kahramanımız Lord Norwich olmayabilir ama
Hilaire Belloc olduğu kesin.
Kim bu insanlar? Okuyan için bir anlam içeriyor mu bu adlar?
Sayfa 29: ...zeka yeteneğindeki kalıtımsal farklara
inanırım..
Zeka yeteneği ne demek? Ne zamandan beri zeka bir yetenek olarak nitelendiriliyor?
Sayfa 36: ..Yaradılışın kusursuz planını sav alan görüşün
yanlısı olanlar,...
Yaradılışın kusursuz planına inanlar denseydi daha basit ve daha güzel olmaz mıydı?
Sayfa 38: Bizler her zaman ahlakçı ancak rastgele geometriciyizdir..
Ne anlamı var bu cümlenin?
Sayfa 38: Halkın kendilerine göstermesi gerektiğine
inandıkları saygıya karşı umarsamazdırlar.
Madem halkın kendilerine saygı göstermesi gerektiğine inanıyorlar, niye umursamıyorlar? Ne anlamsız bir çeviri!
Sayfa 40: Dişlerimdeki bir boşluktan habire opera
aryalarından cevherler ıslıklamam,...
Dişindeki boşluktan insan yalnızca diş ağrısı çekebilir, ıslık çalamaz. Daha doğru bir çeviri şöyle olabilirdi: Sürekli olarak opera aryalarından parçaları ıslıkla çalmam,...
Sayfa 41: Çok sayıda mezuniyet öncesi ve sonrası öğrencisi bulunması...
Saçma! Şöyle çevrilmeliydi: Lisans ve lisans üstü çok sayıda öğrencisinin bulunması...
Sayfa 40-41: Bu sayfalarda verilen örnek ilkin kriket oyunu iken sonradan tenis oluyor. İlginç bir değişim!
Sayfa 45: İnancımızın güçlü olmasının önemi, olsa olsa,
hipotezin eleştirel değerlendirmeler karşısındaki dayanıklılığını denemek için
aynı ölçüde güçlü bir neden oluşturmasındadır.
Bu cümleden bir şey anlayan var mı?
Sayfa 46: Cambridge’in ahlak düzenini üstüne vazife
edinmiş, bir çeşit buffo olan altı bas sesten oluşmuş Sex Viri, Haldane’in
doçentliğinin geri alınması için uğraşmıştı.
Bir koro mu adamın sıfatının geri alınması için uğraşıyor?
Sayfa 55: Bu tutum da araştırma kaynaklarının perakende
satış getirisine göre kullanılmasını öngören tüketici-toptancı prensibinin
ortaya atılmasıyla İngiltere’de doruk noktasına erişti.
Bu laflar ne anlama geliyor?
Sayfa 71: Çocuklar sessizce oturmaz ve eğer sıkılırlarsa
kıpırdanmaya başlarlar.
Herhalde burası “Çocuklar sıkılırlarsa sessizce oturmaz, kıpırdanmaya başlarlar.” Şeklinde olacak.
Sayfa 71: Eğer dinleyiciler öğrenmek istiyorlarsa veya o
konuyu öğrenmeleri önemli ise konuşmanın hemen bitiminde veya o konuyu daha
sonra özel olarak ona besleyici kültür ortamındaki maddeleri hangi sıra ile
erittiğini zaten sorarlar.
Düzeltilemeyecek kadar kötü bir cümle.
Sayfa 72: Bilim-kurdu edebiyatının en korkunç yaratığı
Boron’dur.
Boron da kim? Bir açıklama lütfen.
Sayfa 96: Toza indirgenenler arasında en iyi
hatırladıklarımız harika kız ve erkek çocuklardır.
Burası şöyle olabilirdi: “Akranlarının gerisinde kalanlar arasında en çok dikkatimizi çekip kolayca hatırladıklarımız küçükken bir harika olarak değerlendirilen arkadaşlarımızdır.”
Sayfa 4: Matematik belli bir eğitimden sonra, kişinin
kendi kendine kazandıracağı bir eğitimden sonra, elde edilen bir yaşama
sevincidir, bir insanlık macerasıdır.
Klişe, gereksiz ve tatsız bir cümle.
Sayfa 20: Gödel matematikte herşeyi ispat etmenin mümkün
olmadığını gösterdi. Bunu da son derece ikna edici bir yolla yaptı. Sonlu
sayıda aksiyomla matematik yapmaya başladığımızı düşünelim. Gödel bu noktada bu
aksiyomalrı kullanarak yazabileceğimiz anlamlı her cümleye karşı bir sayı
dizisi kurdu. Daha sonra ispatlanabilecek bir cümleye karşılık gelen sayı
dizisinin özel bir biçim göstermesi gerektiğini buldu. Bu şu demek: Bazı
anlamlı cümleleri yazabiliriz ama sistem içinde ispatlayamayız. Bu sonuç birkaç
varsayımdan yola çıkıp tüm matematiği icat etmek isteyenlere felsefelerini
gözden geçireleri için güçlü bir neden oluşturdu.
Bu açıklamadan Gödel’in ne yaptığını ve neyi gösterdiğini anlamak mümkün mü?
Sayfa 23: Açıyı üçe bölme problemini çözmeninm olanaksız
olduğunu duyarsanız bu noktayı
unutmayın.
Açıyı üçe bölme nasıl bir problemdir? Bu ek bir açıklama getirilmeyecek bir konu mu? Herkes bu problemi biliyor mu? Öyleyse ben niçin böyle bir problem bilmiyorum? Laf olsun, torba dolsun diye yazılmış bir cümle bu.
Sayfa 26: İçinde kökleri aradığımız sayı sistemleri
“cisimler” ile kökleri kendi arasında döndüren permütasyon “grupları” arasında
daha önce gözlenlememiş ilişkiler bulur.
Kökleri kendi arasında döndüren permitasyon grupları ne demek? Bu cümle böyle bırakılırsa (ki bırakılıyor) anlaşılır olur mu? Bu yazı Sinan beyin kendi meslekdaşları için mi yazılmış yoksa sıradan insanlar için mi?
Sayfa 28: Kültür emperyalizmi yapılıp kültür mirasları
hoyratça belli kültürlere mal edilirken...
Kim kimin kültürünü hangi kültüre mal ediyor?
Sayfa 50: Örneğin, bir dağın yakınlarındaki bir ağacı
kullanarak dağın uzunluğunu ...ölçebilirsiniz.
Dağın uzunluğu değil yüksekliği olacak.
Sayfa 67: Bunları siz bir pencere açar seyredirsiniz ve seyrerederken
de fark edersiniz ki sizinle beraber başkaları da seyrediyor bunları..
Bu ne kötü bir cümle!
Sayfa 84: Çalışmalarını sade bir odada gerçekleştirdi;
çıplak bir masa, mobilyasız bir oda ve ancak yetmişinci doğum yıldönümünde
arkadaşları ve gençler tarafından ikna edilebildi ki odasına bir koltuk
konabilir; yorulduğu zaman bu koltukta dinlenebilir.
Kötü bir cümle daha.
Sayfa 92: (Burada Arşimed’in öyküsü anlatılıyor): Hamamda
çözdüğü problem de bu. Tasını suya daldırıp çıkarırken binlerce yıldır yıkanan
hiç kimsenin görmediği bir şeyi gördü: suyun kaldırma gücü. Suya giren bir
cismin hacmi kadar su taşırdığını gördü. Şimdi sarayda kıralın tacını alacak,
ağzına kadar su dolu bir kabın içine tacı bırakacak vetaşan suyu bir kapta
topalyacak. Aynı şeyi tacın ağırlığına eşit ağırlıktaki altınla d ayapacak. O
miktar altını alacak, gene ağzına kadar su dolu bir kabın içine bırakacak ve
taşan suyu bir kapta toplayacak. Eğer taşan suların miktarı aynı değilse
kuyumcunun kafası gidecek..
Aynı konu üzerinde bakın Gelişim Hachette ansiklopedisinde ne yazıyor:
Ünlü Eureka öyküsü sanıldığı gibi Arkhimedes’in adını taşıyan hidrostatik ilkesinin bulunmasıyla ilgili değil, özgül ağırlıkla ilgilidir.
..Hemen taçla aynı ağırlıkta iki külçe yaptırdı; biri altından öbürü de gümüştendi. Bu iki külçe ile tacın aynı kaptan taşırdıkları su miktarını karşılaştırdı; böylece altına katılan gümüş miktarını bulmuş oldu.
Yani Sinan bey, bayıla bayıla anlattığı öykünün asıl anlamını da doğru anlamamış.
Sayfa 104: Şekil altı açıklaması: Yukarda Mars’ın
yörüngesi olan elips ile bu elipsin içine teğet olarak çizilmiş bir çember
görüyorsunuz.
Şekilde bir elips görünmüyor, yalnızca bir çember var.