Mevlana ne anlatır?

Mevlana, aşkın, sevginin, hoşgörünün simgesi olarak görülür.

Ama Mesnevi’sini okuyan insan bunların gerçek olmadığını hemen anlayabilir.

Mevlana, ırkçıdır, dinsel olarak hoşgörüsüzdür, çoğunlukla da kendisi gibi olmayanlara karşı nefret doludur.

Muhafazakarların onu çok sevmesine karşılık kitabı aile içinde okunamayacak kadar açık saçık sahneler içerir.

Aşağıda bunlara ilişkin bilgiler bulacaksınız.

Örnekler Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu’nun Mesnevi çevirisinden alınmadır (Akçağ Yayınları).

Mesnevi’de Türkler, Zenciler, Yahudiler, Köylüler

Mesnevi bir hoşgörü yapıtı olarak sunulur.

Ama Mesnevi’nin içinde, Mevlana gibi olmayan herkes kötü tanımlamalarla anılır; “öteki”ye karşı nefret ifadelerinden geçilmez.

Örneğin, Mesnevi’de Türkler hiç de iyi anılmaz: Türkler kan dökücü, cahil, saf, kindardır.

Şu satırlar bu durumu iyi gösterir:

“Kan dökücü o Türk Oğuzları geldi; yağmalamak için ansızın bir köyü bastılar.”

“Savaş Türklerin işidir, kadınların değil.”

“Cahil bir Türk seher vakti uyandı; şarabın mahmurluğuyla çalgıcı istedi.”

“Türk’ün gözü kapanmış, aklı kaçmış, şaşkındı; iddiacı Türk kahkahadan sarhoştu.”

Bir olay yarım anlatılıyorsa benzetme olarak Türk yemeğine benzetilir:

“Türk kaynatması gibi yarı ham anlattım; tamamını Gazneli Hekim’den dinle.”

Kindar kişileri örneklemek gerekirse de Türk kullanılır: “Ebucehil, Peygamber’den, kindar Oguz Türk’ü gibi bir mucize istedi.”

Türkün sahip oldukları pek zayıf, temelsizdir:

“Dünyadaki erkek fillerin önünde, o Türkmenin kara çadırı da nedir ki?”

Türk o kadar yetersizdir ki bir Türk’ün Arapça konuşabilmesi mucizelere örnek gösterilir:

 “Onun “o”luğu gitmiş, peri bizzat o olmuş; Türk ilhamsız Arapça konuşmuş.”

Mevlana’ya göre zencilik de kötü bir şeydir.

Doğrusu beyaz olmaktır.

Zenciler iyilikleriyle, inançlarıyla beyaza dönebilir.

Bir öyküde Peygambere inanamayan bir zenci, onun mucizelerini görüp imana gelince, Peygamber tarafından rengi beyaz yapılır:

“O zenci ve Habeşli, beyaz oldu; gecesi dolunay ve aydın gün gibi oldu. Güzellikte ve nazda bir Yusuf oldu.”

Efendisi şaşırınca köle şöyle diyor: “Hakk’ın lütuf eli beni parlak yaptı.”

Zencilerle ilgili aşağıdaki satırlar da açıklayıcıdır:

“Sarhoş bir zencinin eline kılıç vermek, ilmin, insan olmayanın eline geçmesinden daha iyidir.”

“Aynada çirkin yüzünü görüp, aynaya pisleyen Zenci gibisi: “Ne çirkinsin; tam buna layıksın” der; ayna da der ki: “Çirkinliğim seninkidir. Ey alçak kör!””

“Tutsak kişilere padişah denildi; tersine, o siyah kişinin adının kafur olması gibi.”

“Zenci gibi kara yüzlülükte sevinçlisin.”

Mesnevi’de Yahudiler sürekli yerilir, eleştirilir, aşağılanır:

“Padişah Yahudice kinden öyle şaşı oldu ki! Aman ya Rabbi, aman!”

“Bak, o köpek Yahudi ne düşündü?”

“O Yahudi, bir kadını çocuğuyla ateşin önüne getirdi; ateş alevliydi. Çocuğu ondan aldı, ateşe attı.”

“Allah’ın güneşinin ışınlarından ışıksız kalan gönül evi, Yahudi’nin canı gibi dar ve karanlıktır.”

“Muhammed’de bir yıldız ortaya çıktı, kafirin ve Yahudi’nin cevheri yok oldu.”

“O taş gönüllü Yahudi, alay, istihza, kin ve hainlikle kahkaha attı.”

“Yaşlılıkta Yahudilerin dahi hırsı olmasın.”

Köylüler de Mevlana’nın engin nefretinden payını alır.

Bir öyküsünde, bir şehirli ile bir köylü anlatılır.

Köylü şehre her geldiğinde 2-3 ay boyunca şehirli tarafından ağırlanır.

O da altında kalmak istemez ve şehirliyi ailesiyle birlikte köyüne davet eder.

Şehirli adam bu davetleri her zaman reddeder ama sonunda ısrarlara dayanamayıp kabul eder.

Ailesiyle birlikte uzun bir yolculuktan sonra köye vardığında ise sersefil olurlar; köylü, onları ağırlamak bir yana, tanımamazlıktan gelir.

Mevlana şöyle der köy hakkında:

“Köye gitme; köy, adamı ahmak yapar; aklı nursuz ve cansız yapar…Peygamberin sözünü dinle: “Köyde yerleşmek, aklın mezarıdır.””

Mesnevi’deki  Açık-Saçık Hikmetler

Anlatılan öykülerden birisi “Cariye hikayesi” başlığını taşıyor.

Bu öyküde bir cariye ile efendisi hanımın işleri anlatılıyor.

Cariye, evdeki eşekle cinsel ilişkiye girmektedir.

Bir gün hanımı bu durumu görür ve aynısını kendisi de yapmak ister.

Ama işler ters gider:

“Eşek ayağını kaldırdı ve ona batırdı; eşeğin aletinden ona bir ateş düştü…Eşeğin aletinin darbesiyle ciğeri yırtıldı. Bağırsakları birbirinden koptu.”

Böyle bir şey cariyenin başına gelmiyordu çünkü o, ilişkiden önce eşeğin aletine bir kabak geçiriyordu.

Muhannes ve oğlan hikayesi” ise şöyle başlıyor: “Bir oğlancı, evine bir oğlan götürdü; onu baş aşağı etti ve sıkıştırdı.”

Bir başka öyküde, sapık olduğu öyküden anlaşılan Cuha adında bir adamın yaptıkları anlatılır.

Cuha, kadın giysileriyle camiiye gider ve kadınların arasına oturur.

Vaiz, kendisine sorulan soruları yanıtlamaktadır.

Sorulardan birisi “Edep yerindeki kılların namaza zararı var mıdır?” şeklindedir.

Vaiz, “Uzunlukta bir arpa kadar olunca, o zaman onu gidermek farzdır” şeklinde yanıtlar.

Cuha, yanındaki kadına şöyle der:

“Ey kız kardeş! Çabuk bak, benimkiler böyle olmuş mu? Kadın elini adamın şalvarına soktu; aleti kadının eline çarptı.”

Bir başka öyküde, bir komutan o zamanki halifeye bir cariye götürmektedir.

Yolculuk sırasında birbirlerinden hoşlanırlar ve bir çadırda ilişkiye girerler.

O sırada kampa bir aslan saldırır.

Komutan çıplak olarak dışarı çıkıp aslanı kovalar.

Geri döndüğünde organı hala dimdiktir.

Sonra gidecekleri yere ulaşırlar, Halife birleşmek için güzel kadının yanına gelir, “onu düşündü, hazırlandı; sevgiyi artırıcı davranışlara yöneldi”.

Ama halife hasırın altında bir yılanın hareket ettiğini sanır, aleti söner, şehveti tamamen kaçar.

Cariye buna çok güler çünkü komutanın organı aslanla kapıştığı zaman bile dimdik iken Halifeninki hasırdaki hareketten hemen sönmüştür.

Anlatılanların en fecisi “Hintli kölenin hikayesi” başlıklı olandır.

Bir evde yetişen köle, efendisinin kızına aşık olur, yemeden içmeden kesilip hastalanır.

Evin hanımı köleyi sorgulayıp durumu öğrenir ve kocasına aktarır.

Evin efendisi bu arsızlığa çok kızar ve köleye ders vermek ister.

Karısına düğün hazırlığı yapılmasını söyler; kızını köleyle evlendirecektir.

Gerdek öncesinde efendi, bir kadın kılığına girer.

Köle, sevdiği kızla baş başa kaldığını düşünürken kendisinden çok daha güçlü-kuvvetli efendisiyle baş başa kalır.

Bundan sonrasını kitaptan okuyalım:

Hintlicik feryat edip bağırıyordu; def çalanlardan dolayı dışarıdan kimse duymuyordu…

Gündüze dek o Hintliciği, köpeğin önündeki un çuvalı gibi sıkıştırmaktaydı.

Gündüz tas ve büyük bir bohça getirildi; köle damatların adetince hamama gitti. O, canı hasta halde ve ardı hamamcı peştemalı gibi yırtık olarak hamama gitti.”

Gören gözler için Mesnevi’de daha ne büyük hikmetler vardır kim bilir!