Üniversite Eğitimi Üzerine
Murat Yıldırımoğlu
Geçenlerde lise arkadaşlarımın kurduğu bir elektronik gruba üye oldum. Bir çok arkadaş aradan geçen yaklaşık 20 yılda neler yaptıklarını yazdılar.
Arkadaşlarin hayat hikayelerini okurken birçok kisinin üniversitede seçtigi
alanın dışında çalıstığını gördüm.
Buna bir bakıma ben de dahilim. Elektronik mühendisi olduğum halde
bilgisayarla uğraşıyorum. Bunun yanlış, pişmanlık
duyulacak bir şey olduğunu düşünmüyorum. Önemli olanın
insanın yaptığı işten keyif alması olduğunu düşünüyorum.
Zamanımızın önemli bir bölümü işde geçiyor. Para
kazanacağım diye insanin hiç istemediği, sevmediği bir işte
çalışması bence en büyük işkencedir.
Ne yazık ki Türkiye'de ve dünyanin bir çok bölümünde böyle düşünülmüyor.
İnsan ne olursa olsun üniversite mezunu olmalı diye düşünülüyor.
İnsanlar bir sınava giriyor ve çoğunlukla 5., 10. , 15.
tercihlerine giriyorlar. Hiç istemedikleri bir bölümde en az dört yıl
okuyup, sonra da hiç istemedikleri, sevmedikleri işlerde, belki de ömür
boyu çalışıyorlar. İşlerinde bir türlü tatmin olamıyorlar,
işlerindeki tatminsizlik bütün çevrelerine yansıyor, herkesin hayatını
olumsuz yönde etkiliyor.
Ben şanslı sayılırım, üniversite sınavı
sonucu birinci tercihime girdim, bölümümden çok yararlandım. Ama
birinci tercihine girmek ve orada okumak da her zaman insanın doğru
yaptığını göstermiyor. Sanıyorum ODTÜ Bilgisayara Türkiye
çapında derece yaparak giren, sonra da müziği seçen bir lise arkadaşım
buna en büyük örnek. Arkadaşım herkesin gıpta ettiği bir
mesleği bırakarak kendisi için en doğru şeyi yapmiş:
Zevk aldığı ve sanırım kendisini daha başarılı
hissettiği bir alana yönelmiş.
İnsan yaptığı işten zevk almalı. Zevk alarak çalışan
insan işinde de
başarılı olur ve bir farklılık yaratabilir. Baris Manço
oğlu Doğukan'ın
geleceği konusunda şöyle diyordu: "Doğukan isterse marangoz
da olabilir ama yeter ki birisi onun yaptığı bir masaya bakarken
bu Doğukan ustanın masası diyebilsin". Çalışmakta
olduğum bilgisayar sektörünün piri Bill Gates de felsefesini "bir
farklılık yaratmak" olarak açıklıyor. 58 milyar dolar
servetine rağmen günde yaklaşık 16 saat çalışması
de bu inancının göstergesi. O hiçbir zaman önce para diye çalışmamış.
Ama para da tam da böyle, önce para demeyerek çalışan, zevk alarak
çalışan insanlara geliyor.
Bu bakımdan üniversite eğitimi herkes için şart değil.
Para için de şart değil, mutluluk için de. Türkiye'de bazı
yerlerde üniversite mezunu değilseniz sizi adam yerine koymazlar ama bu,
insanların değil yalnızca o tür yerlerin kötü olduğunun göstergesidir.
İnsanın niteliğine değil yalnızca sıfatına
bakarak karar verenler hata yapmaktadırlar.
Her yıl yaklaşık 1.5 milyon kişi üniversite sınavına
giriyor, bunların yaklaşık 250 bini üniversitelere kabul
ediliyor. Ben bu 250 bin kişinin yalnızca 20-30 bin kişisinin üniversite
eğitiminden yarar sağlayabildiğini düşünüyorum. Gerisi için
üniversite en az 4 yıllık bir işkence ve herkes için (aile,
devlet ve en önemlisi kişi için) israf. Buna en güzel örnek bir öğrencim.
Öğrencim maden mühendisliği mezunu. İlk tercihleri arasında
elektronik ve bilgisayar varmış ve inanıyorum ki bu bölümlerden
birisini kazansaydı canavar gibi bir elektronikçi ya da bilgisayarcı
olurdu. Olurdu demek biraz yanliş çünkü aldığı eğitimlerden
sonra yine iyi (hatta çok iyi) bir sistem mühendisi oldu. Şu anda iyi bir
bilgi işlem merkezinde iyi bir maaşla çalışıyor.
Eminim bundan sonraki hayatının 1 ayını bile maden mühendisi
olarak geçirmeyecek. Geçirmesi de gerekmiyor. Bu örnek maden mühendisliğinin
kötü olduğu anlamına gelmiyor, yalnızca öğrencim hiçbir
zaman maden mühendisi olmadı. Dört yıl boyunca kendisi için saçma
bir eğitim aldıktan sonra kendisi için doğru olan yolu seçti.
Örneği bilgisayar alanından verdim çünkü en iyi bildiğim alan
bu. Başka alanlardan da çok fazla örnek bulunabilir. İnsan iyi bir
berber, iyi bir çevirmen vb olarak da mutlu ve kazançlı bir hayat sürebilir.
Yeter ki başkaları ne der diye düşünmek yerine kendi istediği
yönde ilerlesin.